Akşamın 8’ inde yıldızların seyrine doyamadan, uzandığım çimlerden doğrulup ayağa kalktım. Zaten yıldızları izlemek için epey erkendi. Bu saatte ancak akşam yemeğini fazla kaçıran, bunun için bu parka yürüyüşe gelen yaşı çokça geçkin insanları görebilirdim sadece. Ki bugün, midelerini yordukları yetmezmiş gibi bir de hızlı adımlarla burada yürüyerek ayaklarını da yoran, büsbütün acıya tapmış bu insanları görmeyi hiç istemedim.
Koşarak bayırdan aşağı indim. Bisikletimi her zamanki ağacın altında bırakmıştım. Kafamı kaldırdım, her biri kendi yolunda gökyüzü yolcusu olan dallara baktım. Meyvesizdi dallar ve çiçeklerine Van Gogh sarısı bulaşmıştı; bunu düşündüm, bir elimi yukarıya uzattım. Gökyüzüne uzanan el hiçbir zaman boş kalmazdı ya, birden yağmur başladı. Avuç içimde biriken suyu eğilip yanımdaki “ah’ lar ağacı” nın dibine akıttım. İçimden “keşke gökyüzünün kafası azıcık karışsa da, yağmur yerine birkaç yıldız yağsa!” diye geçirdim. Yanıldım. Yağmur hızlanmıştı, üstelik gökyüzü sandığımdan da uyanık davranmıştı bu konuda. Bir tane bile yıldız yoktu ne elimde, ne de saçlarımda... Bisikletimin ıslandığına aldırış etmeden pedalları çevirmeye başladım.
Pedallar ayaklarımın altından kayıp gidiyordu. Baştan ayağa ıslanmıştım çünkü. Bornova’ ya taşındığım ilk günü hatırladım böylece, o gün de böyle ıslanmıştım eşyalarımı taşırken. Zaten çok da bir şeyim yoktu. Bir kutunun içine birkaç mektup, biraz da üzgün çiçekler saklamıştım. Onlar ıslanmasın diyeydi tüm uğraşım.
Kiralık evlerin hepsi o kadar pahalıydı ki, yalnızca bodrum katındaki o rutubet yuvasına yetmişti param. Yine de sevmiştim, kapıdan içeri her girişimde onun şiirini yaşıyordum çünkü:
“Yıllardır kendini bulutlarda saklayan illegal bir yağmurum.
Bir yağsam pahalıya malolacağım.
Ben bir bodrum kat kızıyım bayım
Yalnızlıktan başka imparator tanımaz bodrumum” (*)
…
Didem: Acıdan yapılmış şiirlerin ilk beş harfi. Didem: Süt gibi beyaz sabahlarımın koyu lekesi.
Hafızamda tutabildiğim o uzun şiirlerin kısa boylu sevinci…
…
Didem’ le ilk nerede karşılaştık, inanın bilmiyorum. Ama duydum ve kendi cümlelerinden okudum ki, İzmir’ in sokaklarında yürümüş bir zaman.
Siz bilir miydiniz,
İzmir’in sokaklarından ölen her kadın için şiirler yazan bir Didem geçti.
Bilebilir miydiniz hiç, bu sokaklar niye böyle güzelleşti?
Dedim ya, Didem’ le ilk nerede karşılaştık, bilmiyorum. Belki de, aramızda bunca yaş farkı varken, hiç karşılaşmadık onunla. Pek mümkün.
Olsun. Gölgesine razı bir fesleğenim var balkonda, ben ona hep “Didem!” diye sesleniyorum.
(*) Çiçekli Şiirler Yazmak İstiyorum Bayım, Didem Madak