Yangın yeri bu ülkede külleri hâlâ sıcak bir tarihin ertesi günüyüz. Dün Madımak Oteli’nde diri diri yakılan 35 canı hatırladık. Hatırlamak olmaz. Hiç unutmadık ki.
2 Temmuz 2016.
İstanbul’dayım. Babamı aradım. Temmuzun 1’inde çıkmıştı yola. 2’sinde Sivas’taydı. Telefonu uzuuun uzun çaldı. Açmayacak diye korktum. Siz de bu ülkede yaşıyorsanız eğer, çoktandır aklımızı zorlayan, kafamızın içinde olmadık senaryolar kurduran o korkuyu bilirsiniz. Sevdikleriniz bir adım ötenizde size en uzak kalıverir bir anda. “Her şeye rağmen” dersiniz, “umut” dersiniz ama düşünmeden de edemezsiniz. Üstelik bombaların patlaması rutine dönüşmüşken bu korkunun kökünün kazınması da zor. Çıkmıyor akıldan. Çıkmadıkça da büyüyor orada. İşte o korkuyla telefonu dinlemeye devam ettim ve ses geldi:
-Birazdan Madımak Oteli’nin önündeyiz kızım. Merak etme.
Ve kalabalık. Ve gürültü.
Huyum bu ya, bu vakte dek telefonda kim bana “merak etme” dediyse en çok onu merak ettim.
Bugün 3 Temmuz. Yine aradım babamı ve konuşabildim.
Gelin tarihi değiştirelim biraz, ama mekân.. O öylece kalsın.
2 Temmuz 1993.
Sivas. Madımak Oteli.
Pir Sultan Abdal Şenlikleri için davet edilen 35 can; içlerinde şair, yazar, sanatçı, karikatürist ve gazetecilerin de olduğu 35 insan. Dışarda sesi korkunç bir gürültüye dönüşen o çirkin kalabalık. Tutuşan perdeler. Büyüyen alevler. Gittikçe büyüyen alevler ve gittikçe küçülen, neredeyse artık zerre görülmeyen insanlık.
**
Hasret Gültekin, Metin Altıok, Asım Bezirci, Nesimi Çimen, Uğur Kaynar, Behçet Aysan, Asaf Koçak ve ismini yazamadığım diğerleri... Hepsini fotoğraflarda gördüm yalnızca ve bakışlarındaki o tedirginliği hiç unutmadım.
Önceleri her acının sadece kendi mekânında, kendi zamanında asılı kaldığını sanırdım. Çok sonra anladım, ölümün iyi insanlara olan yakınlığı hiç değişmiyor ve onların bakışlarındaki o tedirginlik yeni yerini bizim göz bebeklerimizde buluyor.
***
Kalanların ölenler için şiirler yazdığı bu ülkede unutmadan yazalım bunu:
Madımak hâlâ yanıyor.