Bugün 2 Temmuz 2016. Anlatımım, bundan tam 23 yıl önce bu topraklarda farklı inanç gruplarına yönelik yaşanmış en vahşi katliamlardan birine dairdir.
Bir kente ve o kentte yaşananlara geri dönerek, o günden bugüne hızla gelip gideceğiz.
İnsanın nasıl insanlığından çıktığını ve insanlığın nasıl göğe yükseldiğine tanıklık edeceğiz.
O güne, o kente ve o kentin üstünü kara bulutların nasıl kapladığını, o lanetli güne hep birlikte geri döneceğiz. Bunu sadece gözlerimizle değil tüm benliğimizle yaşayacağız.
Anlatacaklarım tanıklığımdır, tanıklığımızdır.
İnsanlar, kadınlı erkekli döne döne hem kendi etraflarında, hem de birbirlerinin etrafında dönüyor, dönüyorlardı. Onlar döndükçe döndükleri alanda dünya da hiç görülmemiş, tarifsiz bir ışık kümesine nasıl dönüştüklerinin tanıklığını hep birlikte yaşayacağız. Semah dönenler, neredeyse, gözleri kör edercesine bir ışık topu gibiydiler. Kentin üstünü kaplayan, kara bulutların ve ateşin içinde bir elleri güneşe, gökyüzüne, diğer elleri yere toprağa dönük olanları gördüm ve hep beraber gördük...
Onlar ellerinde, gökyüzünden aldıklarını, sanki yeryüzündeki bizlere sunar gibiydiler... Onlar, o ateş çemberinin içinde değil de, bir gölün üzerinde döner gibiydiler. Onlar gölün üzerinde, döndükçe göl ile birlikte arşa nasıl çıktıklarını gördüm.
Dönüp bir kere bile, aşağıya bakmadılar, gözlerinde bir an bile sevgisizlik belirmedi. Tüm inanışlarını ve inançsızlıklarını yanlarına alarak dönmeye devam ediyorlardı. İnsanoğlunun görüp, görebileceği en güzel, en ahenkli figürlerle göğe yükselirlerken, onları ateşe attıklarını sananlar bir kez daha aldanıyorlardı.
Dediğim gibi bundan tam 23 yıl önce Pir Sultan’ın asıldığı topraklarda...
Onlar semah dönerken Madımak göl, ateşler ise gölün dalgaları olmuştu. O gün orada semah dönenler güneşe doğru yükselirlerken insanlığın erdemlerini ellerinde taşıyorlardı. Aşağıda, insanlığın en karanlık yüzlüleri "yakın, yakın" diye böğürürlerken, onlar bu sesleri duymuyorlardı bile...
Al üstüne yeşil donu giyenler, alınlarındaki kızıllıklarıyla günün, aydınlanmanın ışığıyla semah dönen otuzbeş canın üzerine yansımasına koca bir insanlık tanıklık ediyordu.
Bir kent yanıyordu, kara bulutlar kenti kaplıyordu... Fakat biz bir gölün üzerinde semah dönenlerin göğe yönelişini gördük.
O günden sonra daha bir cesur olduk, kimliğimizi söylemeye, o günden sonra yüreklerimiz parçalanırcasına, sesimiz kısılıncaya kadar haykırmaya devam ettik, insan kimliğimizi...
O gün yakın yakın diye avazları çıktıkça böğürenler, bugün kirli ilişkilerini hala sürdürüyorlar.
Dün Madımak’ta 35 insanımızı diri diri yakanlar, bugün en barbar halleriyle ellerini kollarını sallaya sallaya yeni katliamlarını uygulamaya devam ediyorlar.
Bir gün Diyarbakır’da bir miting alanında, bir gün Barış diye haykıranların olduğu Ankara Garı’nda, bir gün Atatürk Havalimanında... Artık katliamlarda ölenlere, birer sayı birer istatistik gözü ile bakar olmadık mı?
Gerici-barbarlık çok boyutlu can almaya can yakmaya devam ediyor.
23 yıl önce Madımak’ta insanlığın yüreğine 35 ateş topu düşüren anlayış, bugün Diyarbakır’da, İstanbul’da, Ankara’da, Suruç’ta, Orlando’da, Brüksel’de, Paris’te yeni acıları yaşatıyor.
Ne adına din adına ne adına İslam adına...
İsterseniz bir daha söyleyelim ne adına emperyalist çıkarlar adına, ne adına sömürü çarkının yeni haritalarda dönmesi adına...
IŞID’in her katliamından sonra dikkat edin aynı noktalar tartışılmaya başlanıyor. “Güvenlik Zafiyeti” ve “İstihbarat Yetersizliği” bunların hepsi boş anlamsız teraneler.
IŞID’i büyütüp, gözeten birer katliam makinesi yaratanların, ahlayıp, vahlamaya hiç hakları yoktur. Bu katliam şebekesinin kullandıkları silahlar altı patlar falan da değildir.
Madımak’tan bu yana adım adım büyüyen, büyütülen gericilik dün olduğu gibi bugünde iktidarların himayesindedir. Bu gerici güruha karşı yaşamın her alanında aydınlanmacı, ilerici, farklı inanç grupları ve emeği ile geçinen herkesin bir araya gelmesi gerekmektedir.
Dün Madımak’ta ateşler içinde semah dönenlere, arşa çıkanlara borcumuz demokratik özgürlükçü bir yaşamı ilmek ilmek örmektir; başka da hiçbir çaremiz yoktur.