Sağlık evrensel bir insan hakkı ve temel insan ihtiyacı olduğunun altını çizsem de yaşadığımız haksızlıklar, hak ihlalleri, savaşlar, sefalet, açlık, tüm hızıyla sürüyor. Çok da derine girmeden sağlığın ve sağlık emekçilerinin sorunlarına değinmek istiyorum. Güvenli ve etkili sağlık hizmetlerine erişimin sağlığın temel bir belirleyicisi olduğunu bir kez daha vurgulamak istiyorum. Sağlık sektöründeki eşitsizliği azaltmayı hedefleyen birçok hükümet, sağlık sistemine ve sağlık hizmetlerine erişimi iyileştirmeyi ve toplumun tüm kesimlerine eşit bir şekilde dağıtmayı hedeflemiştir. Şöyle çok yakın geçmişimize baktığımızda, Türkiye’de 1961 Anayasası, herkesin tıbbi bakım görmesini ve sosyal güvenlik hakkının karşılanmasını devletin ödevi olarak görmesi çok anlamlı ve önemli bir gelişmeyle, 1982 Anayasası ile sağlığın korunmasını devlet ve bireyin birer ödevi olarak tanımlanması, devleti kamu ile özel sağlık kuruluşlarını denetlemesi suretiyle ödevini yerine getiren bir konuma indirgediğini anımsatmak isterim. Aynı zamanda günümüzde çoğu ülke, sağlığın bir kamu hakkı ve sürdürülebilir kalkınma için de en önemli faktör olduğunu kabul etmiştir. Bu bilgileri zaman zaman anımsamak bugün yaşadığımız sorunları daha iyi görmek ve ortaya koymak açısından çok önemli buluyorum.
BİLİMLE BÜYÜYEN KÜBA, SAĞLIK SİSTEMİ ÇÖKEN ABD
Sağlık sektörü, sosyal devlet ilkesini esas alan ülkeler başta olmak üzere, birçok ülkede halen kamu payının yüksek olduğu sektörler arasındadır. Ülkeler kamu kaynaklarının önemli bir kısmını her geçen yıl artan sağlık harcamalarına ayırmaktadırlar. Burada Küba parmakla gösterilecek ülkelerin başında geliyor. Uzun yıllardır ambargo ortasında kalan Küba'da milli gelirden sağlığa ayrılan pay yüzde 90'larda. Ayrıca kanser aşısı için bütün dünya insanlarına sunduğu ucuz ve anlamlı hizmetler yüzünden sağlık turizmi için adres olarak gösteriliyor. Sağlığa ayrılan yüzde 90'lara varan payın bilime ve bilim insanına harcanmasının sonucu eşittir bilimsel başarılar, sağlıklı bir sağlık sistemi yaratıyor. Yine Küba için, insan haklarına gösterdiği saygı konusunda da ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Hemen Küba 'ya yıllardır ambargo uygulayan yanıbaşındaki emperyalist ABD'de de ise Pandemi sürecinde New York'ta kazılan toplu mezarlar ve sağlık sigortası olmadığı için koronavirüs sebebiyle ölenlerin haberleri hafızalara kazındı. Üstelik onca zenginliğe rağmen. ABD’deki koronavirüs salgın sürecinde sağlık sisteminin çökmesi her şeyi net bir şekilde ortaya koyuyor. Bilimden yana olan Küba, başarılı sağlık politikalarıyla, yanıbaşında olan ve dünyayı emperyalist politikalarıyla sömüren ABD'nin gerçek yüzünü ortaya koydu. Küçük ada devleti Küba'ya bugün ABD'den yüzbinlerce insan sağlıklarına kavuşmak için akın ediyor...
AVRUPA'NIN TERK ETTİĞİ MODELE SARILAN AKP
Dönüp bir de bize baktığımızda bu durum ABD’den çok farklı değil. Sağlık sisteminin her geçen gün yok edildiğini görüyoruz. Örneğin Avrupa'da denenmiş ve yanlış olduğu için vazgeçilmiş şehir hastaneleri projelerine AKP yeni bir model üretmiş gibi sarıldı. Gerçi neden sarıldığını bugün bilmeyen kimse kalmadı. AKP Şehir hastanelerini allaya, pullaya vatandaşa, "İstediğiniz hastanede tedavi olabileceksiniz. Hastanelerde rehin kalma ayıbına son verdik." diyerek yalan söylemeye devam ediyor. Doğru, hastaneler faturayı ödeyemeyen hastaları artık rehin almıyor. Borcunu ödeyemeyen hastaya önce senet imzalatılıyor, sonra icra memurlarıyla muhatap ediyor. Ödeyemeyenlere de cezaevini adres olarak gösteriyor. Yine, "Genel Sağlık Sigortası Yasası çıkardık. Artık herkesin sağlık sigortası var" diyorlar ama işin gerçeği hiç de öyle değil. İşsizlik sigortasından yararlanamayan işsizler, kayıtdışı sektörde çalışanlar, primini ödeyemeyen esnaf ve sanatkârlar, primini ödeyemeyen çiftçiler, 18 yaşını dolduran ve çalışmayan kız çocukları ne yazık ki genel sağlık sigortasından yararlanamıyor. AKP'nin sağlıkla ilgili kara yalanları her gün sürmeye devam ediyor. Aslında SSK, faaliyetleri kısılarak, yatırım yapılmayarak ve her geçen gün biraz daha dışardan hizmet alarak fiilen özelleştiriliyor. Yine de AKP Hükümetinin sağlık alanında yapmak istediği, kamusal sağlık hizmetlerini tasfiye etme ve yaygın özelleştirmeleri gerçekleştirme politikalarının önünde SSK bir engel olarak durmakta ve bu anlamda kilit bir rol üstlenmekte. İktidarın sağlık alanında yaptığı her düzenleme yurttaşları, hekim ve eczacıları daha da çıkmaza sokuyor. ‘Sağlıkta Dönüşüm Politikası’nın ilk adımı olarak SSK ve Devlet Hastanelerini Sağlık Bakanlığı çatısı altında birleştiren hükümet, ilacın serbest eczanelerden alınabilmesi ve özel hastanelere gidilebilmesinin yolunu açtı, kamu hastanelerindeki sevk sistemini kaldırdı, performansa dayalı ödeme sistemini getirdi... Ve AKP politikaları, birçok sektörde olduğu gibi sağlık sektöründe de başarısız olduğu artık ortada.
SORUNLAR ÇÖZÜLEBİLİR
Bugün yurtdışında çalışmak ve yaşamak isteyen doktorlar ve sağlık çalışanlarının yaşadığı sorunlar çözülmeyecek sorunlar değil. Tam tersi destek verilirse çok rahat çözülecek ve beraberinde birçok sağlık sorununu da bitirebilecek sorunlar. Bakın sağlık da bekleyen ve bir türlü bitirilemeyen sorunları çözmek için öncelikle özelleştirmeci, piyasacı politikaları durdurma hamlesiyle bu sürece başlanabilir. Ancak şunu baştan söyleyeyim, bu sorunlara neden olan iktidar tabi ki çözemez, çözmez. Çünkü birçok alanda olduğu gibi sağlık sektöründe de özelleştirmeden yana, piyasacı bir anlayışı savunuyor. O yüzden AKP sorununu çözmek için sandık gerekiyor ve o konuyu şimdilik bir kenara koyalım ve halk gerçekleri gördükçe o sorunu da ilk seçimde çözecek gibi görünüyor. Çözüm konusuna dönecek olursak, sağlık hizmetleri toplumcu bir anlayışla yeniden inşa edilmesi için öncelikle sağlığa bütçe ayrılmalıdır. Sağlık sektöründe de güvencesiz, gerçekdışı bahanelerle köleliği dayatan çalışma koşullarına son verilmelidir. Burada güvenceli çalışma esas olmalıdır.
İş yerleri güvenli, sağlıklı çalışma ortamları haline getirilerek çalışma süreleri yeniden düzenlenmelidir. Emekliliğine de yansıyacak yaşanabilir maaşlar bağlanması gereken Hekimlere 7200 ek göstergeleri verilmesi gerekmektedir.
KOVİD-19 başta olmak üzere meslek kaynaklı hastalıklara karşı bütüncül bir meslek hastalıkları yasası çıkarılmalıdır! Pandemi süresince çalıştıkları her yıl için derhal 120 gün fiili hizmet süresi zammı tüm sağlık çalışanlarına verilmelidir. Bunları her platformda dile getiren sağlık emekçileri ve temsil edildikleri örgütler, iktidar tarafından teröristlik yaftasıyla hedef hâline getirildi. Öncelikle, ‘Sağlık çalışanlarının bu gibi haklı talepleri neden yerine getirilmiyor?’ diye sormak gerekiyor. Sağlık örgütleri bu haklı taleplerini dile getirirken, Erdoğan'ın, "Nereye giderseniz gidin" şeklinde karşılık vermesi, ne yazık ki tarihe kara bir not olarak düşmüş olması da gerçekten çok düşündürücü! Erdoğan'ın bu sözüne karşın, ben de
sağlık emekçileri için şu duygularımı paylaşmak istiyorum; onlarda insanları iyileştirme ve insanlığa faydalı olma isteği öylesine değerli ki, neredeyse yedi gün 24 saat hiç durmadan çalışıp evini, ailesini ve sevdiklerinden uzak kalıyorlar. Bilgilerini ve tecrübelerini emekleriyle birleştirerek verdikleri mücadeleyi günlerce ayakta alkışlasak azdır. Bütün dünyada Pandemi sürecinde, salgın neticesinde sağlığın kıymeti bir kez daha anlaşılırken sağlıkçılar bilgileri, emekleri ve merhamet duygusuyla yaptıkları çalışmaları da tüm dünya gördü, duydu ve ayakta alkışladı diyorum ve ben de canı gönülden iyi ki varlar diyorum. Hindistanlı mistik guru ve spiritüel Osho'nun, "Sadece hasta insanlar yıkıcıdır. Sağlıklı insanlar yaratıcı olur." sözlerinin derinliğiyle.