1960 ve 1970'lerin başında psikoloji ve bilişsel süreçler üzerine yapılan araştırmalarla ortaya çıkan “teyit arayışı-yanlılığı” kavramı; insanların mevcut inançları veya hedefleri doğrultusunda bilgiyi yorumlama ve değerlendirme eğilimini ifade etmektedir.
Teyit yanlılığı kavramı 80 ve 90’lı yıllarda daha çok sosyal ve siyasi bağlamlarda da incelenmeye başlanmıştır. İnsanların siyasi görüşlerini doğrulayan bilgilere daha yatkın oldukları ve bunları arayıp tercih ettikleri gözlemlenmiştir. Teyit yanlılığı, insan bilişinin karmaşık bir ürünüdür ve çeşitli faktörlerin birleşimiyle ortaya çıkar. Psikolojik, sosyal ve kültürel etkenlerin yanı sıra evrimsel mirasımız da etkili olabilir.
Son yıllarda ise internet ve sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla birlikte teyit yanlılığı daha da önemli hale gelmiştir. Algoritmaların kişiselleştirilmiş içerik sunma ve insanları kendi inançlarını doğrulayan bilgilere yönlendirme eğilimi, teyit yanlılığını artırmıştır veya bu eğilime uygun gelişmiştir. Bu da siyasi tartışmalarda kutuplaşmayı derinleştirebilmekte ve farklı kesimlerin birbirine derdini anlatmasını zorlaştırmakta ve sonuç itibariyle insanların sohbet etmesi dahi dolaylı olarak engellenmektedir.
İdeolojik hegemonya ve teyit yanlılığı
Teyit yanlılığı ve ideolojik hegemonya arasında da doğal olarak bir ilişki bulunmaktadır. Teyit yanlılığı, ideolojik hegemonyanın sürdürebilirliği için de ciddi avantaj sağlamaktadır.
Elbette teyit yanlılığı ve ideolojik hegemonya arasındaki ilişki; toplumsal dinamikler, üretim ilişkilerinden hatta sınıflar ve onların çelişkisinden bağımsız; salt birey odaklı açıklanırsa güdük kalmaktadır.
Tam da bu nedenle daha “toplumcu” düşünürler bu kavramı bazen küçümseyebilmektedir. Oysa seçim süreçlerinde, insanların bilgi araştırırken kendi ön kabullerini veya mevcut inançlarını doğrulayabilecek bilgilere yönelebilmesi bu kavramla daha anlaşılır olmaktadır.
Siyasi bir seçim sürecinde, birçok bilgi ve haber kaynağı bulunmaktadır. Ancak, bir kesim teyit yanlılığına sahipse, kendi inançlarıyla uyumlu bilgilere daha fazla değer verebilir ve bunları diğer bilgilere tercih edebilir. Örneğin, desteklenen aday hakkında olumsuz bir haber veya eleştiri gördüğünde, teyit yanlılığıyla bu bilgiyi kolayca reddedebilir.
Unutulmamalıdır ki insanlar, tehditkar veya belirsiz durumlarla daha iyi başa çıkmasına ve daha iyi bir özgüven geliştirmesine yardımcı olarak sığınacak bir liman aramaktadır! “Değişime direnç” de böylesi bir zeminde gerçekleşmektedir.
Nereye kadar?
“Nasıl olur da bunca şeye rağmen tercihini değiştirmez?” gibi sitemlere veya sorulara seçim dönemlerinde sıkça rastlarız. Elbette bu sorunun cevabını, bir kavramla açıklamak mümkün değildir. Ancak bu kavramın irdelenmesi durumun anlaşılması bir açıdan rahatlatmaktadır.
Bilinmektedir ki, çoğu insanın politik ve sosyal alanlara dair görüşleri, hangi veri sunulursa sunulsun, değişime direnç gösterir. Teyit yanlılığı, politik duruşumuzun, siyasi tercihlerimizde belirleyicidir. Tam da bu nedenle sosyal medya mecrasındaki bir tartışmayla, bir bildiriyle, afişle, seçimden seçime ziyaretlerle, sohbetlerle insanların belli bir konudaki görüşü genelde değiştirilememiştir.
Toplumsal fay hatlarının doğuracağı sıçramalı gelişmelerle bu durum değişebileceği gibi istikrarlı, sürekli bir faaliyet de değişimin kapısını aralayacaktır. Örneğin muhalefetin toplumun yaşadığı nesnel koşulları da hesaba katarak yapacağı müdahale biçimi belirleyicidir. Teyit yanlılığı mutlak bir sonuç değildir, ancak köklü karmaşık sürecin bir yansıması olduğu da inkar edilemez. Çok çeşitli neden sonuç ilişkisine bir de bu kavramla bakmakta fayda var veya bu kavram üzerine tartışmaya devam etmeli.
Teyit yanlılığı kavramı ile toplumsal dinamiklere, üretim ilişkilerine, sınıflar ve onların çelişkisine bakılamaz. Ancak bu ana dinamikler içerisinde kavramı ele almakta fayda var.