Nerden bakarsanız bakın doğru tek harfi bile yok yazısının. Sermayeye uşaklık ancak bu kadar olabilir. Bari konuyu bilse!
İzmir'in baş sorunlarından olan çimento fabrikalarını istemiyor kalemşorları. Hem de ne istememek!
Bornovalıların büyük bölümünün toz soluması; bu çimento fabrikalarının kentin ortasında olmaları; gri toz bulutları oluşturmaları içine sinmiyor kalemşorun.
Çimento fabrikalarının çevresel ve ekolojik yıkımları sadece bu kadarcık mı?
Cahil kalemşor yazarsa bu kadarcık!
Oysa kalker ocaklarından hammadde temini sırasındaki patlatmaların neden oldukları yer sarsıntıları var. EÜ Fen Fakültesi Astronomi kürsüsünce tespit edilmiştir bu sarsıntılar. Rasattepe'deki sismograf sistemi bunları Richter ölçeğine göre 3,2 büyüklüğünde belirlemiştir. Bu sarsıntıların sonucunda Altındağ'da birçok evde çatlaklar oluştuğu ve halkın da İzmir Valiliği'ne yakınmada bulunduğu gerçektir.
Ya kil ocaklarının çalıştırılmasıyla oluşan ekolojik yıkımları ne yapacağız?
Çimento üretiminde enerji maliyeti neredeyse ürün fiyatının yarısına yaklaşmaktadır. Bunu düşürebilmek için de tehlikeli atıkları yakarlar ve bundan da para kazanırlar!
Döner fırınları 1600 santigrat derecenin üzerinde yakılmadığı için bu tehlikeli atıkların yakılması sonucu furanlar ve dioksinler oluşur. Bunları elbette gözle göremezsiniz. Bunlar da Dünya Sağlık Örgütü'nün kanser yapıcılar listesinde birinci sıradadırlar.
Yeraltı sularına etkisini satırlarında belirtmemiş kalemşor.
Bir de bu enerji yutan sektörün gereksinimi için enerji yatırımları yapılır. Bunların da ekolojik yıkım etkileri vardır ki apayrı incelenmesi gerekir.
Ne yapılmalıymış? Kalemşorları, kararlı ve ısrarlı olduğu İz.B.Belediyesi'ne övgüsünü esirgemiyor.
Kangrene dönmüş bu fabrikaların taşınması için iyi niyetle ilk adımı atılmış. Devamında ise: İki tesisin kaldırılmasının önünü açacak imar plan değişikliği yapıldığını ve planların da askıya çıkarıldığını duyuruyor.
Yani bu fabrikaların yerine konutlar, işyerleri yapılacak!
Kalemşor, yazısında ekonomik ömrünü tamamlamış sanayi tesislerinin kent dışına çıkarılmasından söz ediyor.
Yani bu çimento fabrikaları artık burada istedikleri oranda kârlı çalışamaz hâle gelmişler.
O zaman yeni bir yerleşim yeri ve yeni kalker ocakları, kil ocakları bahşedilmelidir kendilerine.
Çimento üreticilerinin mağdur edilmeden neler yapılmasını da vurguluyor da vurguluyor.
Borsa İstanbul'da halka açık olan ve on binlerce ortağı olan iki şirketleri korumak gerekirmiş. Bu iki tesisin başka yerde yeniden kurulması demek milyarlarca liralık yeni yatırım yapılmasını gerektiriyormuş ve bu nedenle de bu kirliliğin faturası, sadece söz konusu şirketlere yatırım yapan büyük ve küçük ortaklara yüklenmemeliymiş! Burada devlet ve belediyenin iki fabrika ve yine bölgedeki taş ocaklarının taşınabileceği alanlar göstermesi zorunlulukmuş...
Bu firmalara taşınmaları için teşvik de verilmeli. Hangi maddi menfaat insan sağlığından, çevre temizliğinden daha önemli olabilirmiş ki? Son olarak şunu bir kez daha vurguluyor: Bu fabrikaların ekonomiye zarar vermeden taşınmasını sağlayanlar İzmir tarihine geçerlermiş!
Yani öz Türkçesi; yıllarca kirlettiler, ekolojik ve çevresel yeterli önlemleri almadılar, kârlarını maksimize ettiler ama ekonomik ömürlerini de tamamladılar.
Şimdi devlet ve belediye bunlara yeni alanlar versin, teşvikler sağlasın daha da büyüsünler.
Üretim sırasında oluşacak ekolojik yıkımlar; hava, su, toprak kirliliği ve çevresel sorunlar bu ülkede kalsın. Ürettikleri çimentolar da yurtdışına ihraç edilsin.
Tıpkı madencilik gibi tıpkı demir çelikler gibi tüm çevresel ve ekonomik yıkımlar ülkemizde kalsın kâr da zenginlik de onların olsun!
Kalemşorun savunduğu budur. Halk falan umurunda değildir böylelerinin.
Halkın ekonomik kaynaklarından ve yaşam alanlarından beslenmek!...
Yıllardır bu projeleri rüyalarını süslemektedir. Sanayici tanıdıklardan çok dinledim bu yutturmacaları.
Şimdi onlar için uygun politik ortam vardır ve atağa geçtiler!