İzmir çok yoğun günler yaşıyor. Birçok etkinlik yapılıyor. Hepsine yetişmeye çalışıyorum.

Basmane Çukuru için yapılan toplantılar özellikle dikkat çekiciydi. Toplantılar diyorum çünkü birisi Mimarlar Odası’nın konferans salonundaydı diğeri de Mülteci Derneği’ndeydi.

Yüksek Mimar ve Şehir Mimarı Talat Ulusoy’un yıllar süren araştırmalarının sonucu ürettiği bilgiler; sunduğu deliller ile bezenmiş harika sunumuyla, Basmane Çukuru ve Kültürpark ile İzmir Yangını hakkında nitelikli bilgiler edindik.

Evet, sunucu yıllarını vermiş, uzmanlığını katmış ve bilimsel nitelikte bilgileri paylaşmıştır. Ancak, her iki toplantıda da dikkatimi çeken, dinleyicilerin önyargılı, dogmatik oluşlarıydı.

Sadece İzmir’de değil tüm Türkiye’de özellikle tarihsel konularda ciddi bir önyargı var. Bu Cumhuriyetin, tekçi politikalarının sonucudur; tek millet, tek bayrak, tek vatan.

Sanayi Devrimi sonrası oluşan uluslar, ulus devletler, lâiklik, cumhuriyetçilik, milliyetçilik gibi siyasal ve toplumsal sonuçlara erişilmek isteniyordu. Ama Osmanlı İmparatorluğu, Sanayi Devrimini kaçırmıştı. Dolaysıyla Osmanlı İmparatorluğu sonrası oluşturulan siyasal yapının bu amaçlarına sağlıklı yollardan erişmesi ve kalıcı kılabilmesi olası değildi. Bugün yaşadıklarımız bunun kanıtıdır.
Oluşturulmak istenen ulus için “Türk” kavramı seçildi.

Osmanlı İmparatorluğu, çok dinli çok etnisiteli ve çok dilliydi. Malazgirt’e 1071 yılında 400 çadırı ancak kurabilecek kadar kişiyle Anadolu’ya gelen ve Orta Asyalı göçer Alp Aslan’ın zaferleri sonrası yerleşmeyi becerenleri ataları olarak yazdılar tarihlerine.
Kurdukları yapıya da “Türkiye Cumhuriyeti” dediler ve vatandaşlık bağı ile bağlı olanların hepsini “Türk” saydılar.
Asimilasyon politikaları; “karda yürürken çıkartılan kart kurt sesleri”, “Vatandaş Türkçe konuş” baskıları…
Emperyalizmin arayıp bulamadığı çelişkilerin tohumları atılmıştı böylece.
“Resmî Tarih” yazıldı. Nesnel toplumsal gerçeklerimizle yakından uzaktan ilgisi yoktu.
İşte bu eğitimlerden geçirilenler, en dogmatik en önyargılı aydınlar (!) oldular. Hele bir de akademik ünvanlıları olanlar!!!
Gerçeklerimizle yüzleşmeden çağcıl, aydınlık, huzurlu bir ülke olamayız!
Elbette İzmir Kordon’unda balık rakı içip muhabbet etmek ilericilik, aydınlıkçılık, demokratlık falan değildir. Böyle bir kof söylemle övünmek, sosyal medyada fotoğraflarını paylaşmakla hangi çözüm üretilmiş ki?
Önce önyargıları, dogmaları ve boş inançlardan kurtulmak gerek. Gerçekten bilimsel yöntem ile ulaşılmış bilimsel bilgilerle donanmak gerekir. Bunun için bilimsel nitelikli kitapları, makaleleri okumak, araştırmak gerek.
Yoksa böyle nitelikli toplantılar hiçbir şekilde yararlanmadan dinlenir ve gidilir.
…Ve en sonunda da emperyallerin iktidara getirdiklerinin yönetiminde boyun eğilir ve köle olunur!