Biber gazını öylesine sorumsuz ve acımasızca kullanılıyorlar ki!

Oysa biber gazı yaşamı tehlikeye sokuyor. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) kapsaisini “potansiyel kanserojen” olarak sınıflandırmıştır. Yani biber gazının en yaygın etken maddesi olan “oleoresin capsicum” (OC) yüksek yoğunluklarda kanser yapıcıdır da.

Emniyet güçleri umarım bu yoğunluklarda kullanmıyorlardır. Gözlerde yanma, solunum zorluğu ve deride tahrişe neden olmasıyla yetiniliyor olsun.
Kapalı alanlarda kullanılması çok sakıncalıdır. Eğer kapalı alanlarda kullanılırsa ciddi sağlık sorunları oluşturduğu gibi ölümlere de neden olur.

90 ülke 1996 yılında biber gazının yasaklanması için Birleşmiş Milletler’de imza vermiştir. Türkiye’ nin de 1997’de imzaladığı “Kimyasal Silahlar Konvansiyonu”na göre; bu tür ajanların, kapalı yerlerde kullanılması, yakın mesafeden kullanılması veya bir topluluğa çok yoğun olarak kullanılması halinde bu ajanların kimyasal silah olacağı bildirilmektedir.
İstanbul’daki Gezi olayları sırasında çekilmiş bir fotoğrafta, bir polisin kırmızılı kadın diye tanıyıp bildiğimiz kişiye nasıl biber gazını burnunun dibinden sıktığını gördük.

Türkiye’de hepimizin bildiği gibi Hopa’da bir çevre eylemi sırasında öldürülen öğretmen Metin Lokumcu’ nun ölümünün biber gazıyla ilgili olduğu Adli Tıp Kurumu raporlarında açık seçik belirtilmiştir. Musa Dağ, Çayan Birben, Mevlüt Altun, Hacı Zengin, Kazım Şeker bugüne kadar biber gazı maruziyeti sonucu öldürülen yurttaşlarımızdır.

Türk Tabibleri Birliği (TTB), biber gazı konusundaki bilimsel ve tıbbi çalışmalarını yayımlamıştır. Yaşamakta olduğumuz süreçte de sorumluluklarını yerine getirerek, “Gerek toplum gerekse birey sağlığı açısından çok kötü sonuçlar doğurabileceğini bilimsel kanıtlarla da öngördüğümüz göz yaşartıcı gazlar kimyasal silah olarak değerlendirilmeli ve kullanımları derhal yasaklanmalıdır” diyerek uyarıda bulunmuştur.

İnsanlar üzerinde olduğu kadar hayvanlar üzerinde de ciddi olumsuz etkileri olmaktadır biber gazının.
İnsanlar üzerinde kısa vadede gözlerde yanma, sulanma, geçici körlük; solunum yollarında tahriş, öksürük, nefes darlığı; deride yanma duygusu, kızarıklık, tahriş etkileri olmaktadır.
Uzun vadede ise, yoğun ve uzun süreli maruz kalınırsa, solunum yolları hastalıkları, astım, KOAH gibi kronik solunum sorunları olan kişilerde de daha ağır komplikasyonlar; kalp ya da tansiyon sorunları olanlarda ise risklerin artmasına neden olmaktadır.

Sadece bu kadar değil elbette! Travma, anksiyete gibi psikolojik rahatsızlıklar da söz konusudur.
Atalarımızdan bize miras, evcilleştirilmiş, birlikte yaşadığımız can dostlarımızda da ciddi nefes darlığı; gözlerinde ve burunlarında tahrişler kaçınılmazdır. Hele kediler ve kuşlar gibi canlarımız için çok ciddi yaşamsal tehlikeler söz konusudur.

Suyumuz ve toprağımız gibi havamızı da alabildiğinden fazlasıyla kirlettiler. Bari en azından Türkiye, attığı imzalara sadık kalarak şu biber gazıyla havamızı daha da kirletmese, insanlarımızı Anayasal görev ve yükümlülüklerini yerine getirirken; haklarını ararken böylesi acımasız ve öldüresiye biber gazına boğmasa!