Hatırlayanlar vardır: Belediye Başkanlığını Osman Özgüven’in yaptığı o yıllarda Dikili’de Barış Şenlikleri yapılır, yurdun dört bir yanından gelen yazarlar, şairler, çizerler sahil boyundaki stantlarında okurlarıyla buluşup kitaplarını imzalarlardı. Yeri gelmişken, bunlardan birkaç tanesine ben de katıldım. Katıldım fakat pek rahat edemedim. Diyelim, konuştuğum konuda karşımda halkı göremeyince içimden hep “Yau, ne yapıyorum burada ben!” demişimdir. 

Nitekim bir vesile ile sahilden birkaç sokak içeride bir berbere gidip tıraş olurken berbere “Yau abi, şu sahilde ne yapıyorlar öyle?” diye sorduğumda aldığım yanıt çok çarpıcı ve düşündürücüydü: “Valla n’ebleyim yeğen, eskiden üç tıraş yapıyordum, şimdi beş!” Gerçekleştirilen etkinliğin halkla ne kadar ve nasıl ‘bütünleştiğini’ bu kadar net başka kimse söyleyemezdi. 

Tıpkısını yine aynı yıllarda Menemen’in kurtuluş şenliklerinde yaşadım. Kentin ortasındaki koca parkta konunun ehli üç panelist tarım ve hayvancılıkla uğraşan insanların sorunlarını konuşup tartışıyorlardı. Yolun karşısındaki bakkala sigara almaya gittim bir ara. Bakkala park tarafını işaret ederek orada ne konuşulduğunu sordum. Omuzlarını silkti, alt dudağını kıvırdı: “Bilmem! Konuşuyorlar işte.” Haklı. Neden bilsin ki! Bana Erzurumlu bir köylünün dediği gibi: “Ortada top yok tüfek yok, gülle Bayburt’u dövüyor!” 

Kitap Fuarlarının da bunlardan farkı yok pek. Birçok insan gezi olsun diye geliyor, şöyle bir bakınıp gidiyor. Laf açılırsa kitap fiyatlarından yakınıyor filan. Okurlarıyla buluşmak ve onlara yazdıklarını okutmak için yayınevi stantlarında bekleyen yazarlara tuvaletin yerini soran mı aramazsınız, geyik yapanı mı!? Oysa başka ülkelerde böyle yapılmıyor bu. Bizde yapılan, karpuz sergisi açar gibi kitap sergisi açmak, kitapların satışına yazarları da dâhil etmek… Vaktiyle Nürnberg’de yaptığım imza gününe gelenlere önce son yazdığım bir öykünün birkaç sayfasını okudum, sonra onların sorularını yanıtladım, etkinliğin sonunda satın alanların kitaplarını imzaladım. Ha, bu arada hemen belirteyim: Söyleşiye giriş ücretliydi. Yani yaptığım konuşma nedeniyle bilmem kaç mark almıştım. 

Profesyonelliğin gereği budur: Ortada bir emek varsa, o emeğin karşılığını abartmadan vereceksiniz. Konumuz edebiyat olduğu için söylüyorum, eğer bir edebiyat şenliği, festivali, buluşması yapacaksanız doğru konuları, doğru konukları bulacak, yaptığınız etkinliği halkla buluşturmak için çabalayacaksınız. Kendiniz çalıp kendiniz oynayabilirsiniz ama sonrasında “Yau bu millet neden böyle? Şiir kitaplarını neden satmıyor, bizi neden kimse ciddiye almıyor?” diyerek ağlaşmayacaksınız. İşte o kadar! 

Şimdi gelelim şu tıraş meselesine…