Türkiye seçim alt katmanı üzerinde ısınma hareketi sürecine girdi.
Bugüne kadar sürdürülen gayri ahlaki, gayri insani, gayri siyasi… Vicdanları yaralayan siyaset dışı söylemler sertleşti. Toplantılarda, basın açıklamalarında, kürsülerde, meydanlarda; “namussuz, şerefsiz, hain, çöplük, bataklık…” söylemlerini çocuklarımız ile birlikte televizyonlarda, mitinglerde, kürsü konuşmalarında seyrederek, radyolarda dinleyerek, gazetelerde okuyarak “ bu kadarı da olmaz” diyoruz. Sadece olmaz deniliyor. Olumsuzluğu ortadan kaldıran tutum alınmıyor. Kendi içinde öfke, hırs, söylenme yaşayanlar, günlük yaşamının akışına deva ediyorlar.
“İbadet ediyor, camiye gidiyor- gitmiyor, namaz kılıyor, kılmıyor, Müslüman değil… Alevi, Kürt, Laz, Boşnak… tartışmalarının sürdürülüşünü insanlık üzülerek izliyor.
Kutuplaştırılmış toplumlar içinde bu söylemler hayat buluyor. Bu söylemlere karşı kimileri “oh!” Çekip yüreğindeki kini soğuturken kimilerinde karşı öfke gelişiyor.
Vatan hainliği- vatanseverlik didişmelerinin ön plana çıktığı oy devşirmek için toplumun çoğunluk kesimlerinden soyut ayrımcı, ırkçı, bölücü söylemlerin dozu git gide artıyor.
Elbette bu söylemleri ortaya çıkaran siyaseti dizayn eden siyaset mühendisliği araştırmalarında seçmen içindeki nabzı biliyor. Partilerin sosyologları araştırmalarında bunu görüyor.
Bilimsel eğitimden uzak, politik hesaplar ile sürdürülen eğitim toplumları bu kadar duyarsız ve başkalaşmaya taşıyarak ayrışmayı, kutuplaşmayı yoğunlaştırıyor.
NE YAPMALI?
Irkçı, şoven, din ve mezhep önyargıları körükleyen ayrışmaya karşı farklılıklarımıza hoşgörü ile yaklaşmalı. Birlikte yaşam, eşit haklar için mücadele edilmeli. Yerli üretim temel alınarak; sanayi, tarım, hayvancılık geliştirilmeli.
İşçiler, emekçiler; Aş, iş taleplerini öne çıkaran sosyal, kültürel-politik haklar temelinde faaliyet gösteren parti etrafında birleşerek temsilcilerini TBMM’ye (Türkiye Büyük Millet Meclisi) göndererek güçlerini, seslerini kürsüye taşımalıdır.
Eşitlik, bilimsel -parasız eğitim, parasız sağlık, iş, aş, barınma isteyenler yönetimlerde yerlerini almadıkça söylemler ile değişim yaratamazlar.
Siyasetin her alanında, TBMM kürsüsünde din-mezhep, ulus söylemlerinin ve ayrışmanın etkisi kırılmalı. Yerine toplumu bütünleştiren; ekonomik- politik, sosyal talepleri öne çıkarmalıdır.
Partilerin dincilik, mezhepçilik, milliyetçilik, gibi geniş halk yığınlarının “kutsal” gördüğü değerler üzerinden söylemler geliştirmeleri, ayrıştırılmaları, halkın bu değerlerinin istismar edilmesinin önüne geçilmelidir.
Pahalılık, açlık yoksulluk, işsizlik, eğitim, sağlık… Sorunlardan soyutlanan halkı kendi cephelerine çeken partilere karşı temel toplumsal sorunların çözümü ile karşılarına çıkılmalı.
Milli sanayi, tarım, hayvancılık çağın bilim ve teknolojisine uygun temelde sürdürülmelidir.
“Kazanmak için her yol mubahtır” tutumu toplum ile partiler arası çelişkileri ortaya çıkarıyor.
Partiler söylemlerini milli ve dini duygular aynı zamanda güç üzerinden kurarak kendi varlıklarını sürdürmek istemekteler. Seçmen kendi taleplerinden uzak, partiler ile dini, milli değerlerinin üzerinden temas kurarak oy veriyor.
Seçim meydanlarında vatansever ve vatan haini söylemleri ile kutuplaşma içerisine çekilerek sorunları aynı olan toplum ayrıştırılıyor.
Toplumun ekonomik-sosyal ve politik taleplerini öne çıkarmayan partiler seçim meydanlarında birine “hakaret, küfür aşağılama, düşman olarak gösterme… yarışına giriyorlar.
İşçiler, memurlar, emekliler, gençler, kadınlar kendi taleplerini öne çıkararak ayrımcılığa karşı birleştikleri zaman oy kaybetmemek uğruna partiler bu kesimleri “hainler” cephesi ilan ediyor. Dincilik, mezhepçilik, milliyetçilik üzerinden parti bağı kuran seçmen ile karşı karşıya getiriliyor.
Milliyetçi- dini duygular istismar edilerek geliştirilen politikalar ile sahte “milli-yerli “tanımı yapılarak adaylar seçim meydanlarında ajitasyon çekerek, ayrışmayı körükleyerek, toplum damarlarına giriyorlar.
Duyarlı, donanımlı yoksul, aydın, ilerici halklara düşen görev: Ekonomik ve politik gelişmeleri gözeterek, farklılıklarına hoşgörü ile yaklaşarak talepleri doğrultusunda güçlü örgütlülük yaratmak. Beslenme, barınma, eğitim, sağlık, sosyal sorunları çözen, eşit sosyal-siyasal haklar temelinde birleşip, bütünleşmelidirler.
SONUÇ OLARAK
Ortak taleplerde birleşip, farklılıkla hoş görü göstererek: Yerli üretimi temel alan: Laik demokratik Türkiye’de birlikte yaşamı her koşulda savunmaktır.
Hadi hayırlısı…