Bizler elimizdeki doğal zenginlikleri talan etmekle, yer altı ve yerüstü tüm kaynaklarımızı yağmalamakla meşgul olalım. Memleketin bitki kök bölgesindeki nem oranını ve yeraltı suyunun depolandığı aküferlerin doluluk oranlarını NASA oturup irdelesin ve bununla ilgili raporlar yayınlayıp Türkiye’de son yılların en yüksek kuraklık sıkıntısına dikkat çeksin.
Şimdi ‘Adamların işi gücü yok bunlarla neden uğraşıyor?’ diyebilirsiniz. Bizleri çok sevip, dara düştüğümüz vakit yardım eli uzatacaklarından değil. Adamlar dünyanın her yerindeki bu verileri inceleyip stratejik tarımsal ürünlerinin üretim miktarlarını önceden kestirip dünyaya satacakları o stratejik ürünlerinin fiyatlarını belirlemeye çalışıyorlar. Bu sebeple bu tür veriler onların uluslararası şirketlerinin ticaretlerindeki fiyat belirsizliğin ortadan kaldırılması için çok önemli göstergeler.
Bu mevzuyu bahsetmemin nedeni belki haberiniz yoktur ama ülke genelinde çok büyük bir kuraklık yaşanıyor. Özellikle kuru tarımın yoğun olarak yapıldığı Güney Doğu Anadolu Bölgesindeki çiftçilerimizin üretim yapmaya çalıştığı yaklaşık 4 milyon dekar dikili arazinin geri dönüşü mümkün olmayan bir kuraklık zararı ile karşı karşıya olduğunu ve bu sebeple çok büyük oranda ürün kaybının yaşanacağı sorunsalı tam da kapımızın önünde durmaktadır.
TMO’nun yayınladığı Nisan ayı fenolojik raporuna göre Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki %90, Doğu Anadolu’da %76, Türkiye genelinde %50 azalışlarla son 50 yılın en düşük yağış miktarı görüldüğü için ülkemizde tahıl üretiminde verim kaybının çok yüksek olacağı tahmin edilmekte.
Özellikle içinde bulunduğumuz mayıs ayının ilk haftaları içerisinde yağış miktarında bir değişiklik olmaması durumunda arpa da geri dönüşü mümkün olmayan yüksek oranlarda yaşanacak kayıpların, buğday ve mercimekte de yaşanacağını bölge üretici birlikleri açıkladılar.
Kısaca bu veriler ışığında;
Başta un olmak üzere, bulgur ve yem bitkilerinde ciddi fiyat artışları yaşanacak. Bu artışlar zaten sıkıntı içerisinde olan et ve süt üreticilerini iyice dara sokacak. Memleketimin gariban vatandaşını da tabii ki.
Dünya genelinde bu ürünlerin fiyatı artacağı için bu ürünleri çokça üreten ülkeler bu ürünleri ham olarak satmak istemeyecek, yani buğday yerine un veya makarna gibi ikincil ürün satmak isteyeceklerdir. Şimdiden tedariklerinizi sağlamca yapın derim. Hatta yatırımlarınızı altın ve dövizden daha fazla kazandıracağı düşündüğüm bu emtia ürünlerine yönlendirmek için bir göz atmanız hiç de fena olmaz.
Önümüzdeki dönemlerde küresel iklim değişikliğinin yaratmış olduğu etkiden en çok nasibini alacak olan ülkemizin sürdürülemez TALAN politikasından vazgeçip çevreyi, doğayı, toprağı, suyu, dağı, taşı koruyan bir milli tarım ve çevre politikası uygulaması milletimizin milli güvenliğine sağlayacağı en önemli katkı olacaktır. Korunmak için silaha ihtiyacımız olduğu kadar. Yaşamak için sağlıklı bir çevreye ve toprağa sahip olup üretmek gerekmektedir.
Memleketin her yanında talana açtığımız maden ve müteahhit şirketlerinin üç kuruşluk kârı için ülkenin doğal zenginliklerine verdiğimiz zararı durdurup, GAP projesini tamamlamak bu ülkeye yapılabilecek en mega stratejik hamle olacaktır. Sadece bu projeyi bitirip Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki kurak toprakları su ile buluşturup tarımsal üretimi arttırmak tahıl da bizi dünyanın bir numarası yapacağı için yem ve hayvancılığın da üstüne karabulut gibi çöken ithalat kısır döngüsünü kıracaktır. Tarih de iz bırakmak için TALAN’a DUR de, GAP’a DEVAM!