Hayatımız boyunca önümüze kerteler konuldu. Daha küçücük çocuktuk lise için sınava girmeden kenara çektiler, “İyi bir lise kazanırsan hayatın kurtulur. Bu hayatının sınavı” dediler. İyi kötü girdik bir liseye, şükür hayattayız, üniversiteye hazırlanıyoruz; sesi aynı cismi başka birileri çekti kenara, “İyi bir üniversiteye gidersen hayatın kurtulur. Bu hayatının sınavı” dediler. Girdik sınava kazandık da, kimse kenar çekip, “Yurt çıkmayabilir” demedi, “Yurtlar çok pahalı” diyen de olmadı. İyi kötü hayatta kaldık, tam üniversite bitecek, yine aynı ses, “KPSS’ye gir, memur olursan hayatın kurtulur” dedi. Girdik iyi de puan aldık, kimse kenara çekip, “Atanamazsın” demedi. ATANAMADIK*.

Eeeee ama hani bunlar bizim hayatımızın sınavıydı. Bir kısmımız ‘hayatının sınavını’ o ya da bu sebeple kenara atıp doğrudan hayata atıldı, onlar asıl sınavın ne olduğunu bizden önce öğrendi. Sonuç olarak hepimiz aynı noktaya ulaştık. Ulaştık ulaşmasına da kimse asıl sınavın işsizlik olduğunu, iş bulsan da tek maaşın yetmeyeceğini, özel sektörde kimsenin hayatının öneminin olmadığını, hayatta kalmak için hiç durmaman gerektiğini söylememişti…

Onun yerine kurallara uyduğumuzda, mesaiye kaldığımızda, çalışkan olduğumuzda, İngilizce bildiğimizde, patrona, müdüre, şefe yarandığımızda bir de kendimize güvendiğimizde, hayatımızın kurtulacağını söylediler. KURTULMADI.

Çünkü bu ideal dünyanın yaratıcısı kapitalizm, uzun yıllardır patlak bir balon gibi tavanda asılı duruyor. Zaman zaman önümüze o balonu tavandan indirip, bize söylenenlerin hiçbirini dert etmeden yaşayacağımız, parlak kırmızı bir balon koyma fırsatı geliyor. Böyle zamanlarda biz balonu indirme görevini başkalarına bırakıyoruz. Görevi bıraktıklarımız da ya tavandaki patlak balonu görmezden geliyor ya da görüyor ama yeni bir balon almak işine gelmiyor. 

‘Hayatımızın sınavı’ oluyor mu sana ‘hayatımızın seçimi’ Aynı sesler yine türüyor, “Bu Meclis” diyor, “Yüzüncü yılla denk gelen tarihi bir Meclis olacak” “Bu seçim” diyor, “Tarihi bir seçim, ölüm kalım seçimi kazanırsak her şey çok güzel olacak.” “Sen direksiyonu düz tut” diyor, “Yol yamuk yumuk ama yine de hedefe ulaşacağız”

Bir yanda “Hedef ne?”, “Bu yamuk yolu düzeltelim, niye ısrarla direksiyonu düz tutuyoruz” diyenler de var ama ne çare. Bir umut milyonlarca insan yoksulluktan, baskıdan, öteki olmaktan yılmış, güzel günlere hasret. İnanıyor, direksiyonu düz tutuyor.

Eeeee ama yine olmuyor, ‘tarihi Meclis’ tarihin gördüğü en sağcı ve gerici meclislerinden biri oluyor. Milyonlar hayat memat seçiminin sabahı, tavanda asılı patlamış balona mahkûm, oldukça yorgun, çokça bıkmış ve umutsuz kalabalıklar halinde işe gidiyor. Gece kutlamaya katılmış milyonlar da bu zaferin kendilerine zarar olduğundan bir haber, patlak bir balon uğruna aynı kalabalığın içinde işe gidiyor. 

***

Şimdi diyeceksiniz ki, hâl böyleyken o tavanda asılı patlak balonu indireceğiz de yerine yenisini nasıl koyacağız? Başta yolun yamuk, balonun patlak, hedefin asıl hedef olmadığını kavrayacağız. Bizi, patlak balonlar için; yamuk yollarda hayatımızı ortaya koymaya zorlayanların bir avuç, bizim milyonlar olduğumuzu unutmayacağız. Ve en önemlisi balon patlak olsa da hâlâ tavanda. Hepimizin o patlak balonu indirmek için bir araya gelmesi gerektiğini kavrayacak ve uzunca bir merdiven oluşturabilmek için ÖRGÜTLENECEĞİZ.

Alışılageldiği üzere bir şiirle başlamadım bari bir şiirle bitireyim; 

Daha gün o gün değil, derlenip dürülmesin bayraklar.

Dinleyin, duyduğunuz çakalların ulumasıdır.

Safları sıklaştırın çocuklar,

bu kavga faşizme karşı, bu kavga hürriyet kavgasıdır.*

*Atanamadık (Parmakla sayılacak kadarımız atanmış olabilir ama onların da hayatı kurtulmadı)

*Nazım Hikmet’in Hürriyet Kavgası şiirinden bir bölümdür.