Zenginle fakir arasındaki makas, her geçen gün biraz daha açılıyor.

Bir avuç insan zenginleşirken 80 milyon da fakirleşiyor.

Gelir adaletsizliği artış eğilimi sürüyor.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TUİK) Gelir Dağılımı istatistiği; yoksulluğun giderek derinleştiğini gösteriyor.

Toplumun en zengin yüzde 20’lik kesimi, “ulusal gelir”in yüzde 48’ini, yüzde 20’lik en fakir kesimi de yüzde 6’sını alıyor.

Toplumun yüzde 56’lık kesimi de “ulusal gelir”in yüzde 60’ını paylaşıyor.

Bu tablonun anlamı şudur:

Demokrasinin sigortası “orta sınıf” kayboluyor, toplum zengin ve fakirden oluşan “iki kutup”lu hale geliyor.

Bu süreç; özgürlükçü, çoğulcu ve kapsayıcı demokrasi için ciddi “tehdit”dir.

Bu arada siyaset, farklılaşma ve değerler üzerinde de uzlaşı temelinde “demokrasi kültürü”dür.

Sağlıklı demokraside “adaletsiz” gelir dağılımı tablosunun yerini “adil” bölüşüm tablosu alır.

Toplumsal huzursuzluğun ve yoksulluğun demokrasiyi tehdide dönüştürmesinin temelinde yatan ana neden de; “zengin-fakir” arasındaki gelir paylaşımı makasının giderek açılmasıdır.

Böylesine sosyo-ekonomik ve politik ortamda, toplumda değişim rüzgarı eser.

Muhalefetin başarısı da , toplumdaki bu değişim isteğini örgütleme becerisiyle “doğru orantılı”dır.

Toplum kesimleri “değişim” istiyor.

Muhalefetin görevi de; bu toplumsal değişim isteğini, demokratik kurallar çerçevesinde örgütlemektir.


Seçim bitti, sıra geçimde...


Oysa seçim sonuçları göstermiştir ki; muhalefet görevini yapamamış, halkı “ikna” edememiş, yeni bir umut inşa edememiş, böylece değişim isteğini başarıya dönüştürememiştir.

Şimdi; seçim bitti, sıra “geçim”de.

Bu arada; işsizlik, yoksulluk, hayat pahallılığı, barınma ve beslenme krizinin özetle; ekonomideki “kötü” gidişin , seçim sonucunda etkili olmadığı anlaşılmıştır.

Ancak ne var ki; ekonomik problemlerin çözülmesi toplumsal barış ve huzur için öncelikli konumuz olmalıdır.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine göre; Türkiye ekonomisi 2023’ün ilk çeyreğinde yüzde 4 büyüdü.

Ancak bu büyüme ; üretime, istihdama, ihracata dayanan “kalite”li bir büyüme değildir.

Önümüzdeki büyüme tablosu ;  “YE, İÇ, İTHAL ET, TÜKET”  NİTELİKSİZ BÜYÜME tablosudur.

“Kalitesiz”, ithalata ve tüketime dayalı büyüme modeliyle ne üretim, ne istihdam sağlanabilir, ne de kalkınma ve refah toplumu olunabilir.

Bu arada; TUİK’in verileri tarım ve sanayinin küçüldüğünü, buna karşılık hizmet sektörünün yüzde 12 büyüdüğünü gösteriyor.

Sonuç olarak: Uygulanan ekonomi politikasıyla, zengin daha da zenginleşiyor, fakir daha da fakirleşiyor, orta sınıf da çöküyor.