Bu yazının yazıldığı cuma günü itibariyle Çalışan Gazeteciler Günü’müzü kutlayan tüm dostlara, meslek büyüklerimize ve meslektaşlarımıza sonsuz teşekkürler. Yaşadığımız coğrafyanın kimi konularda belirleyici bir hali var.
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde kadın cinayetlerine karşı ses olmak zorundayız mesela, 23 Nisanlarda derdimiz çocuk işçiler, cinsel istimara maruz kalan çocuklar, 19 Mayıs ise bizim için genç işsizliğin tekrar hatırlandığı günler...
10 Ocak’ta, Çalışan Gazeteciler Günü’nde ise sevincimiz buruk kalıyor hep. Çünkü biliyoruz ki; bu ülkede iş bulamayan, işsiz kalan, haber yapılmasına olanak tanınmayan, sansüre uğrayan gazeteciler var. Öyle çok uzakta olan kimselerde değil bunlar. Alanlardan bildiğimiz ya da bir biçimde rastlaştığımız insanlar...
Mesela Emre Döker. Emre Döker, Gaziemir basın biriminde çalışıyor. İzmir kamuoyu ise onu geçtiğimiz haftalarda kendini bilmez bir güruh tarafından linç edilmesi ile hatırlıyor. Emre Döker’in kolu üç farklı noktadan kırıldı. Uzun süren bir ameliyat geçirdi. Geçen hafta onu gördüğümde kolundaki alçı duruyordu.
Mesela Ergin Gelir. O da Bergama Belediyesi’nin basın biriminde çalışıyordu (Çektiği harika fotoğraflara sosyal medya hesaplarından bir bakın derim mesela). Basın biriminde çalışan Ergin Gelir, 31 Mart yerel seçimlerinden sonra Bergama Belediyesi’nin AKP’li Hakan Koştu yönetimi tarafından otoparkçı olarak görevlendirildi. Ergin Gelir ise mesleğim ön planda diyerek istifa etti. Şimdi işsiz ve hakkını arıyor.
***
Bergama Belediye Başkanı Hakan Koştu, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü sebebiyle Bergama’da yerel medya temsilcileri ile buluşmuş... İnsanın susacağı varsa da konuşası tutuyor.
Meselenin, basın mensupları açısından tartışılacağı ilk nokta Bergama Belediyesi’nin kutlamasına katılmak ya da katılmamak yönünde olmalıydı. Hadi diyelim katıldınız- ki burada mesleki dayanışma gösterilmeli ve davete katılım gösterilmemeliydi- sorulacak ilk soru meslektaşınıza yapılan muamele olmalı, öyle değil mi? Meslektaşları otoparka sürülürken belediyenin kutlamasına katılan ‘basın’ temsilcilerinin sorması gereken ilk soru bu değil de nedir? O davette Hakan Koştu’ya sorulan soruları gerçekten merak ediyorum.
Bergama’ya yakın kaynaklardan öğrendiğim kadarıyla Ergin Gelir’i sormak kimsenin aklının kıyısından dahi geçmemiş. Hatta aynı kaynağımın aktardığına göre ‘gazetecilerden’ biri meslektaşına işini yaptırmayan belediye başkanının davetine katılmayı şöyle savunmuş: "Yemek yedik, başkan ajanda dağıttı. Gerçi, Kınık Belediye Başkanı 3 litre zeytinyağı verdi”
İşin geldiği son nokta. 1990’larda “Gazeteciler kendilerine çeşitli kurumların gönderdikleri dolma kalemleri almalı mı, almamalı mı” çerçevesinde etik tartışmalar yapılırmış. Meraklısı, Kenan Başaran’ın kaleme aldığı ‘Hediye dolma kalemi almalı mı, almamalı mı?’ yazısını okusun derim.
Son bir noktayı da Genç Gazeteciler Platformu’na ayıralım. Ergin Gelir’in yaşadıklarına dair ne Türkiye Gazeteciler Sendikası, ne İzmir Gazeteciler Cemiyeti ne de İzmir’in gazeteci vekilleri tek bir söz dahi etmemişken, konuyu sosyal medyadan 10 Ocak gibi bir günde gündeme getirdiler. Bir teşekkür de onlara.
10 Ocak çalışan ve çalış(a)mayan tüm gazetecilerin günü kutlu olsun.