Uzun bir İstanbul arasından sonra birkaç önce İzmir’e dönünce bazı şeyleri biraz daha net gördüm. İzmir aslında sanıldığı gibi ‘solun kalesi’ filan değildi. Sadece sol değerler değil, ilerici, laik, çağdaş unsurlar da sanıldığı kadar belirgin bir yaşam biçimi değildi burada.
CHP’nin seçimlerde aldığı %60lık oy tek başına yeterli olmuyor bu değerlerle iç içe yaşamak için. Oysa başta belediye başkanları, CHP’nin il ve ilçe yönetimleri ve başkanları da dahil olmak üzere bu dediklerimi yeterince kavramış değiller bana kalırsa. Siyasal iletişimin gerekliliğine inanmayı bırakın, bunun ne anlama geldiği konusunda bile İzmir’de siyaset yapan birçok kişinin yüksek bir farkındalığı olmadığını defalarca tecrübe ettim son 6 ay içinde. Nasıl olsa oy oranı %60 idi. Ve bunun dışınca fazlaca bir şey yapmaya lüzüm yoktu birçoğuna göre.
Oysa İzmir ve daha geniş tanımıyla Ege, her zaman yeniliğe açık bir coğrafya olsa da değişime açıklık konusunda yeterince atak olmadı hiç. Yeni kurulmuş partilerin ilk girdiği seçimlerde İzmir’den Türkiye ortalamasından daha yüksek bir oy alamaması İzmir’in solculuğundan değil, yenilikçiliğindendi hep.
Demokrat Parti’den başlayarak, yeni olduğu için bu topraklarda teveccüh görmüş bir sağ gelenek bu söylediklerime örnek sayılabilir. 80’li yıllarda Turgut Özal’lı ANAP, 90’lı yıllarda Süleyman Demirel’li DYP, 2000’li yıllarda Cem Uzan’lı Genç Parti’ye gösterilen oy desteği bu ilerici olmayan yenilikçiliğin bir işareti sayılabilir.
Çocukluğumdaki Kürt antipatisinin bugünlerde Suriyeli fobisine dönüştüğünü gördükçe, artan milliyetçi refleksleri de bunun üzerine ekleyince seçim sonuçlarından bağımsız bir biçimde ‘ortanın sağı’ bir siyasi iklimin hakimiyetini düşünmek mümkün aslında bu şehir ve çeperi için. Kırsaldaki yarı feodal ilişki biçimleri, dışardan gelip yerleşene _İzmirli bile olsa_ karşın ön yargının yoğunluğu, iç göç nedeniyle yaşanan kültürler arası farklılığın yarattığı travmalarla yeterince bahşedilmemiş olmasını da üstüne koyunca yukarıda bahsettiğim ‘’ortanın sağı’’ deyiminin daha da sağa kaydığını/kayabileceğini söylemek pekala mümkün.
...
Buradan bakınca yeni kurulan sağ partilerin İzmir ve çevresinde Türkiye ortalamasının üzerinde bir ilgi göreceğini düşünüyorum. Davutoğlu’nun kırsaldan Babacan’ın kent metropollerinde bir karşılık bulabileceği ihtimalini kuvvetli görüyorum. Bu oy koymasının da yoğunluklu olarak AKP’ye oy vermiş seçmenden olabileceğini söylemek için kahin olmaya gerek yok aslına bakarsanız. Hatta ve hatta bu dalganın başlamasının ardından genel olarak Cumhur İttifakı’nda daha güçlü bir çözülmenin buradan başlayacağını, AKP’deki erimeyi gören MHP seçmeninin de İyi Parti saflarına geçmesini bu tablo içinde öngörüyorum.
Meral Hanım eğer 24 Haziran 2018 seçimlerinde milliyetçilik kartını daha iyi oynayıp, kadın kimliğini biraz daha öne çıkarabilse İzmir’den daha yüksek bir alacaktı aslında. Muharrem İnce rüzgarının da negatif etkisini göz ardı etmiyorum elbet. Ama İyi Parti’nin o performansından çıkardığı dersler olsa gerek. Olası bir erken seçimde buna göre hareket etmesi İzmir ve çevresinde güçlenebileceği sinyallerini alıyorum seçmenden.
Aynı şeyleri Davutoğlu ve Babacan ekiplerine bir uyarı mahiyetinde yapmakta bir sakınca yok. Burada, seküler seçmen yerine AKP seçmeninin hedef kitle olarak belirleyip söylemlerini buna göre geliştirmeliler bana kalırsa. Aday belirleme süreçlerini buna göre yönetmeliler. Davutoğlu’nun muhafazakar kitleyi hedeflerken metropollerdeki orta-üst sınıf muhafazakar kesimi ürkütmeyecek bir dil kullanması; Babacan’ın ise tam tersi bir siyasi konumlandırmayla başarılı bir giriş yapabileceklerini düşünüyorum.
AKP’ye giden oyların bu iki yeni partiye, MHP’ye giden oyların İyi Parti’ye evrilmesi ile zayıflayan bir totaliter rejim tüm ülke için umut verecektir. Öte yandan, çeşitliliğin arttığı bir sağ siyaset zorunlu olarak CHP içinde de bir farklılaşma zorunluluğunu doğuracak, kendisini daha solda konumlandırmanın yollarını arayacaktır. Aramalıdır. Özellikle HDP’ye siyasi menevra alanının iyice daraltığı günümüzde CHP için bu vizyon biraz da zorunlu, ülkenin ilerici yarınları için de elzemdir.
Özetle, İzmir solcu değil, yeniliğe açıktır. Ama değişime açıklık, yeniliğe açıklık kadar belirgin değildir burada. İzmir, yenilikçiliğini değişimcilikle pekiştirebilirse ‘Türkiye’nin batıya açılan yüzü’ ünvanının hakkını verecektir. Çözülmüş bir Cumhur İttifakı, merkez sağda küçük partiler, güçlü ve daha solda bir CHP, İzmir'e daha çok yakışacaktır.
2020’de hareketli günler bekler bizi.