Merhaba. İzmir’de önemli bir muhalif gazetecilik boşluğunu dolduran İz Gazete’de yazmaya başlamanın haklı gururunu yaşıyorum. Çok da heyecanlıyım. Öncelikle,‘Kadın köşesi’ ihtiyacını, kadınların sözünü söyleme zorunluluğunu hissederek bana, bize yer açan; ‘sen yaparsın’ diyerek beni yüreklendiren Asya ve Ümit başta olmak üzere tüm İz gazete emekçilerine teşekkür ederim.
Kolektif bir yaşama ve örgütlülüğe olan inancım doğrultusunda, buradaki her cümlenin kadınların ortak sözü olmasına gayret edeceğim.
(Merak edenler için, kendisini sosyalist-feminist olarak tarifleyen, 29 Ekim 2016 ‘da 675 sayılı KHK ile işinden atılmış, Eğitim – Sen’de örgütlü bir öğretmenim.)
Ülke gündemi çoğunlukla yerel ceçimlere kilitlendiği için, ‘Yerel Seçimler ve Kadın’ yazı dizisi ile, kadınların sesine, sözüne, taleplerine karşı üç maymunun oynandığı bir ortamda meramımızı anlatmaya çalışacağım. Bu ilk yazıda konu başlıklarına değinip, sırasıyla bunları detaylandıracağım. Özelde ‘İzmir’ de yerel seçimler ve kadın’ı masaya yatıracağım.
Nasıl bir ortamda seçimlere gidiyoruz? Hilelerle, baskı ve manipülasyonlarla baş etmek zorunda kaldığımız - çok da başarılı olamadığımız – referandum ve genel seçimlerin travmalarını atlatamadık. Seçilmiş eş genel başkanların, milletvekillerinin, eş belediye başkanlarının rehin alındığı, belediyelere kayyumların atandığı, belediyelerde kadınların çabalarıyla kurulan, kadın danışma merkezlerinin, sığınma evlerinin kapatıldığı, kayyumların yolsuzluklarının Sayıştay tarafından bizzat belgelendiği, ekonomi k ve siyasal krizin emekçilere ödetilmeye çalışıldığı, kadına yönelik şiddetin, çocuk istismarının, işçi cinayetlerinin, muhaliflere dönük baskıların arttığı, doğa talanının sermayeye altın tepside sunulmaya devam edildiği, savaşın tırmandırıldığı, yaşamın her alanında ‘Tek adamlık’ ın dayatıldığı bir ülkede yeni bir seçim süreci de başladı.
Seçim denilince özellikle de yerel seçimlerde, akla ilk gelen adaylar olur. Partilerin aday belirleme süreçlerinde ‘kadının adı yok’. İstanbul, Ankara, İzmir gibi, herkesin ‘muradı’ olan kentlerin adayları belli olmaya başladı. AKP kendisinden beklendiği üzere, kadın adaylara yer vermedi. Yok saydı. Şaşırdık mı? Tabii ki, hayır. Üstüne üstlük, İzmir için, ‘mahallenin kızı’ gibi cinsiyetçi bir söylemle işe başlayan Zeybekçi’yi aday gösterdi. MHP’nin ‘koltuk değneği olma’ hali malum. Genel başkanı bir kadın olmakla birlikte, erkek egemen zihniyetinden ödün vermeyen İyi Parti’den de pek ümidimiz yok. Gözler şimdi CHP ve HDP de.
Seçimlerde parti programlarına bakmak gibi bir alışkanlığı olmayan bir toplumuz. ‘Bizim için ne ön görüyorlar?’ ‘Ne yaptılar? Ne yapacaklarını iddia ediyorlar?’ ‘ Vaatleri bizim ihtiyaçlarımızla ne kadar örtüşüyor?’ ‘Samimiler mi?’ vs. sorularının sorulmadığı; liderlerin neyi, nasıl söylediğine odaklanıldığı seçim süreçleri yaşıyoruz. Ama biz kadınlar, çocuklar, gençler, emekçiler, LGBTİ+’ lar için, kaile alınmak, taleplerimizin seçim programlarında karşılığının olup olmadığına bakmak ve velev ki var ise, hayata geçirilmesi konusunda geçmiş icraatlarını gözden geçirip, güvenilirliklerini test etmek elzem.
Şimdilik bu kadar olsun. Devam edeceğiz.
Bu arada Öykü Arin ve tüm ilik bekleyen çocuklar için umut olabilmek adına, kan bağışı yapmayı ve kampanyayı yaygınlaştırmayı ihmal etmeyelim!