26 Ağustos tarihi ile birlikte bayilerde yerini alan gazetemizde yazarlarımızın hemen hemen büyük bölümü okuyucuya ilkin ‘merhaba’ dedi. Dünya’ya, Türkiye’ye, İzmir’e dair meramını anlatacağı köşesini okuyucusuna tanıttı. Hal böyleyken bu köşeye dair kısa bir girizgah yapmak da şart oldu.
Türkiye’ye ancak özellikle yaşadığımız kent İzmir’e dair izlenimlerimi, günlük İz Gazete vasıtasıyla her Cumartesi dostlar ile bu köşede buluşturacağım. Habercilik sınırları içerisinde irdelemek istediğim konular ve haberler hakkında okuyucudan tek beklentim, bu köşede tartışılanlara dair soru-görüş ve önerilerini iletmesi yönünde olacak.
İz Gazete, her geçen gün ile birlikte biraz daha büyüyen kocaman bir aile. Bu büyük aileyi, 2013’ün tatlı meltemlerinin estiği haziran ayında yan yana gelen güzel insanlar ile başlayan ve her daim büyüyen toplumsal muhalefetten ayrı düşünmek ne mümkün? İşte bu nedenle ki görüşleriniz değerli.Bir kurtarıcıya değil kolektif akla ihtiyacın anahtarları oralarda saklı.
* * *
Haber merkezi günlerdir,bugüne dek görmediğim kadar yüksek heyecan içerisinde. Ama bunu öyle bir telaş hali olarak algılamayın sakın. Heyecanımız bir hasrete dayanır ki bu bunun içerisinde sevdadan tutun da içinde insana dair ne varsa, pek çoklarına rastlarsınız... Kaldı ki kalbi, içinde yaşadığı dünya içerisinde üret(e)bilmenin de verdiği mutluluk ile pır pır eden herkesin derinliklerinde bir dünya filizlenmiştir. İlk yazımda beni hoş görün lütfen, bu yazı biraz da o meyveleri toplayanlara...
Basının tarihi aynı zamanda baskılanmanın tarihi... İçinde yaşadığımız şu günlerde kamunun bir şekilde güçsüzleştirilmesinden, özelleştirmelerden gazeteciliğin bundan payını almaması düşünülemezdi elbette. Geçenlerde konuştuğum bir arkadaşım ’Günlük gazete çok riskli değil mi böyle bir dönemde?’ sorusunu yöneltti bana. Bu noktada ahkam kesmek bana düşmez ancak edecek bir iki kelamım da yok değil. AKP iktidarının gerilediği, toplumsal muhalefetin ise güçlendiği bu dönemeçte ve İzmir gibi demokratlığıyla bilinen bir şehirde bu bir risk ancak kolektif zaruriyet de aynı zamanda.
* * *
Bir fikir kırıntısının gerçeğe dönüşme sürecine tanıklık etmek çok kıymetli... Okuyucuyu zor geçen süreçlerin ayrıntıları ile oyalamak ya da bunun üzerinden birtakım bilmiş laflar etmek değil elbet niyetim. Ancak tüm bu süreç içerisinde üzerimize giydirilmeye çalışılan ‘deli gömleğini’ bu saatten sonra yerden kim alır? sorusu da zihnimin bir köşesinde yaramaz bir çocuk gibi.
TEŞEKKÜR: Tüm bu süreç içerisinde teşekkür edileceklerin sayısı o kadar fazla ki... Tek tek saymak mümkün değil. Arasında olmaktan onur duyduğum İz Gazete emekçilerine... Bu sürecin görünmez kahramanlarına... ‘Günlük gazete’ fikrinin ilk gününden bu yana kararlılıklarıyla hepimizi kamçılayan ve bir fikir kırıntısının somutlaştıran Ümit Kartal ve Cihan Samgar’a... Sonsuz Teşekkürler...