12 Eylül 1980’nin üzerine 40 yıl geçti. Dile kolay 40 yıl. Tüm çocukluğum ve ilk gençliğim o faşist darbe ile derbeder edildi. Siyasi yasaklar, ifade ve düşünce özgürlüğüne getirilen kısıtlamalar, anayasal tüm hakların askıya alındığı hatta ve hatta yaşama özgürlüğünün yok edildiği bir 40 yıl geçirdi şu 44 yıllık ömrüm. Sürgünler, işkence haneler, cezaevi denen tek kişilik ölüm koğuşları, soruşturmalar derken 2020’ye geldi Türkiye. Bitti mi? Hayır.

12 Eylül ile hesaplaşma sözü vererek iktidara gelen, yerinin sallandığını anlayınca bunu bir referandum kılıfıyla tekrar gündeme getirip bu defa yanına solcuları, liberalleri, demokratları da alarak yargı bağımsızlığını yok eden AKP, günümüz Türkiye’sinde 12 Eylül’ün bir devamı ve uygulayıcısı olarak 18 yıldır iktidarda.  Nasıl mı?

***

Geçen hafta gündeme düşen bir kaç konuya bakalım ve sistematikleşen faşizmin iki önemli bacağına bakarak bunun nasıl sürdüğünü anlamaya çalışalım: Irkçılık ve Siyasal İslam.

Geçtiğimiz günlerde, Sakarya’da mevsimlik tarım işçisi olarak çalışan bir Kürt aileye yapılan ırkçı saldırı yürekleri parçaladı. Devletten aldığı güçle ve cezasızlıktan emin bir biçimde ailenin tüm fertleri darp edildi, küfür ve hakarete ve nefret söylemine maruz bırakılarak, Sakarya’dan apar topar Mardin’e gönderildi.

Hemen ardından Pazar gecesi bu defa Afyon’da Vanlı gençler silahlı saldırıya uğrayıp bir Kürt genci öldürüldü. Savcı, belediye başkanı ve validen oluşan 3’lü devlet mekanizması, ailenin Afyon’a gelip cenazelerini almaya izin vermedi. Aile Tatvan’dan geri çevrildi. Ve yine iddiaya göre nüfusunda ‘Van’ yazan kimsenin Afyon’a giremeyeceği söylendi aileye.

Sosyal medyada rastladığım bir başka fotoğrafta da Yozgat tabelasının önüne ‘Kürtler giremez’ diye yazmıştı ırkçı bir faşist. Yine cezasızlıktan aldığı güçle şuursuzca ‘yargı dağıtıyordu’ kendince. Ne de olsa ırkçılık, ayrımcılık ve nefret suçu anayasada yazan bir cümleden ibaretti 12 Eylül Türkiye’sinde ve insanlık suçu sayılmıyordu.

***

Peki ya Siyasal İslam? O da tam gaz ilerliyor AKP Türkiye’sinde. 12 Eylül’den cesaret alarak hızla artan siyasal İslamcılık, tarikatlar eliyle yaygınlaştırılmaya devam ediyor. Çünkü kimse söz konusu İslam, Kur’an, inanç ve ibadet olunca tek kelime etmiyor, edemiyor.

12 yaşında bir çocuğu taciz eden Uşşaki Tarikatı liderinin haberleri, çocuğun ve babasının ifadeleri, tarikat liderine önce sahip çıkan sonra onu ‘sahte şeyh’ ilan eden yandaşları, tarikatın 500 milyona varan serveti, aileye teklif edildiği iddia olunan 50 milyonluk ‘rüşvet’…

Ve yine sosyal medya sayesinde öğrendiğimiz müridinin karnına bir şeyler yazarak onu koruyup ona şifa olacağı iddiasıyla bir kadını taciz eden başkaca bir şeyhin şarlatanlığını izledik hep birlikte. Utanarak. 2020’de.

Dün sabah okuduğum bir haberde, son dönemde taciz, tecavüz ve istismar haberleriyle sık sık gündeme gelen tarikatlarla ilgili araştırması nedeniyle hakkında inceleme başlatılan Prof. Esergül Balcı, Türkiye’de bir milyon civarında çocuk tarikatların elinde olduğunu söylüyordu. Nedenler basit ve anlaşılır: Yoksul, çaresiz ve kalabalık aileler.

Özellikle taşrada devletin eğitimden kademe kademe çekilerek, yoksulluk ve sahipsizlik içinde kıvranan ailelerin bu çocukları tarikatların her türlü suiistimaline teslim etmiş olduğunu görüyoruz ne yazık ki. Yarın bu çocukların hangi amaç için nasıl kullanılacağı ise meçhul.

***

Sistematik faşizm ve siyasal İslamcılık kollarıyla 12 Eylül 40 yıldır iktidarda. Eğitim sistemindeki yozlaşma bu çöküşü pekiştiriyor. Devletin gittikçe ‘sosyal’ devlet olma ilke ve iddiasından uzaklaşması bunları körüklüyor.

Çare? Çare Laik Türkiye. Onu da haftaya konuşalım isterseniz.