Siz bu yazıyı okurken Cumhuriyetimizin 99. Yılını kutluyor olacağız.
Muhakkak sadece 99. yıl bile çok büyük bir anlam ifade ediyor. 100. yıla koşan Cumhuriyetimizin bu büyük başarısı, çevresindeki çoğu ülke tel tel dökülmüş iken her şeye rağmen ayakta kalması… Elbette Atatürk ve silah arkadaşlarının kurduğu Cumhuriyet kutlanmaya, alkışlanmaya değer. Bazıları Cumhuriyet ile gelen kazanımların ülkeyi geriye götürdüğü gibi tarihten bihaber ifadeleri kullansa da Cumhuriyet ideali, aydınlanma ülküsü Türkiye’ye ivme kazandırdı. Sanayileşmiş dünyada Afganistan gibi köhnemiş bir ülke olma tehlikesinden bizi kurtardı. Ülkenin zaman içinde şehirleşeceği, modernizme yaklaşacağı uzun yola girmesini sağladı.
Bu güzel tablo bir yana bu yazıda dikkati çekmek istediğim asıl şey, yaşanılan sıkıntılar. Zira laik Cumhuriyet tehdit altında. Karşı devrim nidaları yükselirken, tarihi bir seçim gelirken, muhalefet cephesinde yaşanan aksaklıklar konuşulmak zorunda.
Aslında Türk entelijansiyasının ortakça vurguladığı gibi bundan sadece iki ay öncesine kadar bir değişimin olabileceği, yeni yüz yılda yeni bir rejimin tesis edilebileceği, ‘klientalist otoriterizmin’ yerine kalkınmacı, özgürlükçü bir modern ulus devletin tekrar ihya edilebileceği konuşuluyordu. Genel kanaat, seçimlerin ‘6’lı Masa’ tarafından kazanılabileceği ve reformlar yapabileceğiydi. Fakat son esen rüzgarlar iyimserliği karamsarlıkla değiştirdi. Sansür yasasına karşı Meclis muhalefetinin bir şey yapmamış olması, kafaları karıştırdı.
Muhakkak bir rüzgarla umutların çok hızlı yeşerip sonra da solması sağlıklı bir durum değil. Son olarak tarihçi Ali Yaycıoğlu’nun yazdığı gibi bu sağlıksız hali muhalif liderlerin iyice analiz etmesi şart. Ama yine de son esen rüzgarlar da hayra alamet değil. Bilhassa türban tartışmasının Kılıçdaroğlu tarafından tekrar açılması, buna Erdoğan’ın son kertede güçlü bir karşılık vermesi, 6’lı masa, hadi asıl adını koyalım millet ittifakı yani CHP – İYİ Parti için iyi sonuçlar getirmedi kuşkusuz. Bunun yanına İYİ Parti’nin ülkücü refleksler, siyasal İslam’ın hassasiyetleri ve merkez sağ öncelikler arasında gidip gelmesi de eklenmeli.
Bazen unutulsa da Türkiye’de büyük toplumsal yarılmalar var. Bu yarılmaların depremlere neden olmasının ana nedeni de kimlik siyaseti. Kadınların giyimi, Kürt – Türk dikatomisi, LGBTİ hakları ve benzeri tartışma eksenleri temelde kimliksel bölünmeleri kuvvetlendiren tartışmalar. Ve biz bugün biliyoruz ki bu tartışmalar ile bir yere varmak pek mümkün değil. Tartışma sivil toplumda kaldığında verimli ama siyasete taştığında zarar verici. Zaten siyaset bu işlerle uğraşmak yerine evrensel insan haklarına uygun özgürlükçü davranışlar sergilediğinde sorunlar çözülmeye başlıyor. Mesela türban meselesi böyle oldu. Üniversite kampüslerinde genç kadın ve erkekler ne giydiklerinden bağımsız arkadaş olmakta.
Bu vesileyle kimlik siyasetinin Türkiye’ye çok şey kaybettirdiğini, ülkenin acil sorunlarına çözüm bulmayı zorlaştırdığını belirtmek gerekir. Türkiye’nin acil sorunu bence en başta derin şehir yoksulluğudur. Sonrasında eğitim sisteminin çökmesidir. Akabinde kitlesel işsizlik ve daha da ötesinde mevcut işlerin kölelik düzeyine doğru giden kötü koşullar sunmasıdır. Nihayetinde bu sorunların hepsi geniş kitleleri vurmakta, kimlikleri, dil, din, ırk ve cinsiyet farklarını aşan sorunlar olarak her kesimi ezmektedir.
Bu sayılan sorunlar ise güçlü bir kalkınmacı ekonomi politikası ile giderilebilir. Kısa, orta ve uzun vadeli hedeflerle çalışmayı gerektirir. İlaveten ilgili politikalar uygulanırken şeffaf olunması da gerekir ki toplumun geniş kesimleri yolu anlayabilsin, dayanma gücü bulsun.
Genel itibariyle Cumhuriyetin 100. yılına gidilen bu dönemde anılan sorunların hemen çözülemeyeceğini biliyoruz. Ama çözülme ihtimali de yüksekçe var. Yeter ki Millet İttifakı sandık demokrasisini aşarak konuya yaklaşsın, katılımcı demokrasi kanallarını açsın, geniş halk kesimlerinin dertlerini dinlesin. Elbette az zaman kalmış iken seçime, bir an evvel ortak bir politika önerisi getirsin, yönetebilme kabiliyeti olduğunu, kadrolarını sunarak ilan etsin. Adayı öne sürsün ve güçlü bir biçimde arkasında dursun. Kanayan yaralara merhem olmak için kolları sıvasın. Yoksa tüm yaralar bir anda kanamaya başlayacak, eskisi yenisi ile.