Son dönemin artan siyasi atmosferi bir girdap, bir karadelik gibi bizi içine çekiyor.
Ve evet, nice olay yaşanıyor, daha da yaşanacak kuşkusuz.
Bugün burada bu olaylara bir es verelim istiyorum. Böylelikle kendimden bir haberi paylaşabileyim. Bu haberle beraber de ülkemizdeki bir kısır döngüyü ele alabilelim.
2022 yazı boyunca bir kitap üzerinde çalıştım. Yaz arası iyi geldi. Tam dokuz yıldır fasılalar halinde üzerine gittiğim, hacmi bu süreçte artan ve kendini bulan, 330 sayfa olarak okurla buluşan romanım Oğuz Müteferrika, Eylül 2022 itibariyle artık gözler önüne geldi, raflara girdi ve internette satışa çıktı.
Oğuz Müteferrika, günümüz ekonomik şartları göz önüne alındığında gayet iyi şartlarda sizlerle buluşuyor aslında. Matbaası, dağıtımı, kitapevi kiraları… Yayıncılık sektörünün içine düştüğü buhran, tekelleşme eğilimleri ve internet satış kanallarının yarattığı yeni şartlarla bir araya geldiğinde, kitap sektörünü sarsıyor, yeni arayışları beraberinde getiriyor.
Evet, eskiden, ama çok eskiden matbaa öncesinde iken, kitaplar elle yazılır ve çok kısıtlı bir okur kitlesine ulaşırdı. Aslında okur yazar oranı da pek azdı. Hal bu vaziyette kitapları ortaya çıkan müellifler ise geçim için ya kendi ceplerine ya da bir hamiye, örneğin bir sultana ya da vezire güvenmek zorunda kalırlardı. Yani kitabı için bir sponsor bulurlardı. Fakat matbaa ve geniş iletişim koşulları bunu değiştirdi. Kitaplar çokça basılıp yayıldı, geniş okur kitlesi matbaa sayesinde uygun fiyatlı hale gelen kitapları alarak yazarların geçimini sağlamaya yaradı. Böylece bağımsız hür edebiyat ve düşün dünyası doğdu.
Gelişmiş ülkelerdeki bu mutlu tablo ise ne yazık ki ülkemizde farklı kaldı, diğer bir ifadeyle, Orta Çağ’dan kurtulamadık. Gerek ithale dayanan matbaa ve kağıtçılık endüstrisinin çıkmazları gerekse de kitaba mesafeli milletimiz, neticede kitapların pahalı olmasına neden oldu. Hani halk kitaba çok rağbet etse, kitap yine bir şekilde ucuzlayabilirdi, çünkü sürümden kazanç şansı doğardı, ama olamadı. Pahalıya gelen kitapların etkisiyle kitap alımını sınırlı tuttu halkımız son kertede. Hakiki okur sayısı pek azda kaldı. Bu da sonuç olarak Türk düşün dünyasını, perde arkasında da olsa hamilere ve yazarların kendi ceplerine mahkûm bıraktı. Aynı eski dönemler, matbaa öncesindeki asırlardaki gibi kaldık anlayacağınız. Neticede, hür düşünce kısır kaldı.
Bugün de mevcut ekonomik şartlar bu durumu iyice arttırmakta. Kârları azalan şirketler ve diğer sermaye sahipleri eğitim desteklerinde olduğu gibi, basın-yayın ve kültür üretimine de burs, sponsorluk gibi destek imkanlarını azaltıyor. Tüm düşünsel üretim sakatlanıyor. Kitlesel kültür ve bilim üretimi çöküyor, üretim sadece varsıl insanların elinde kalıyor, bu da sürdürülebilirlik durumunu sakatlıyor. Bu mevcut hale bir çözüm ise kitlesel fonlama gibi duruyor, ama geçim derdine düşen toplumun da bu tarz fonlama imkanının olamayacağı aşikar kuşkusuz.
Fakat çaresiz değiliz, geniş çaplı kitlesel fonlama imkânımız olmasa da elimizde bir çare var. Nitekim bugün bir sokak sanatçısına, bir kitapçıya veya bağımsız bir görsel sanatçıya destek verebiliriz. Ufak bir alım, çoğu şeyi değiştirir. Kim bilir belki Oğuz Müteferrika da yoluna daha güçlü devam eder. Yani, çare sizsiniz.