ABD’nin 7 Nisan günü saat 3.45 de, Suriye hava kuvvetlerine ait bir üssü vurmasının ardından çok şey yazıldı. En önemli detay ise, üzerinde en az durulan kısım oldu. ABD’nin füze saldırısını yapmadan önce Rusya'yı bilgilendirdiği açığa çıktı. ABD ve Rusya arasında imzalanan anlaşma gereğince, her iki taraf da, Suriye hava sahası üzerindeki hareketlerini birbirine bildirmek zorundaydı. Hal böyle olunca, Rusya üzerinden Esad kuvvetlerinin ve diğer müttefiklerinin de gereken önlemleri aldığını hesaba katmak gerekir. Üs boşaltılmıştı ve meydana gelen zarar, üssün ertesi gün kullanıma açılmasını engelleyemeyecek durumdaydı.
İKİ YÖNLÜ TEST SALDIRISI
Rusya'nın, bu saldırıyı neden engellemediği, neden güçlü bir karşılık vermediği zihinlerde bir soru olarak kaldı. Bir süre sonra, ABD’nin, tanesi 1.6 milyon dolar olan 59 Tomahawk füzesi ile saldırdığı açıklandı. İlerleyen günlerde, Rusya, 59 füzeden, 28 tanesinin hedefe ulaştığını açıkladı. 31 füze, havada imha edilmişti. Suriye hava savunmasını Rusya'nın kurduğu biliniyor. Bu saldırıda, Rusya, kendi askeri güvenliğini korumak için, Suriye' ye konuşlandırdığı, sınırlı sayıdaki S400 savunma füzelerini ateşlememişti. Saldırıyı önlemek için, Esad güçlerinin elinde olan S300 füzeleri kullanılmıştı. Böylece, her iki taraf da, birbirlerine karşı olan silahlarını test etmek ihtiyacını karşılamış oldu. Esad'ın elindeki S300’lerin ve ABD’nin kullandığı Tomahawkların gücü ortaya çıkarken, Rus kuvvetlerinin inisiyatifinde bulunan S400’lerin ve SU35’lerin bu savunmaya katkılarının ne olabileceğini ise, en yakın olarak sadece Rusya hesaplıyor olabilir.
FÜZE SALDIRISINDA ABD KONUM KAYBETTİ
ABD’nin attığı 59 füzenin, sadece 28 inin yere ulaşabilmesi nedeniyle Suriye ve Rusya, psikolojik üstünlüğü ele geçirdi. Tüm dünya, eğer S400’ler kullanılsaydı, bu füzelerden, en fazla 5 tanesi yere inebilirdi diye düşünüyor. Rusya’nın da benzer bir tahminde bulunduğu açıktır. Füze saldırısının ardından ABD ile yapılan, uçuş güvenliği anlaşmasının iptal edildiğinin tek taraflı açıklanması buna işaret etmektedir. Eski duruma göre ABD uçuş rotalarını Rusya ya bildirmek zorundaydı. Şimdiki duruma göre, Rusya ve Suriye' den izin almadığı sürece, Suriye hava sahasındaki, tüm uçuşları tehdit altındadır. ABD'nin, bu açıklamaya karşı bir tavır alamamış olması da durumu izah etmektedir. Rusya, askeri üstünlüğünü göstermiştir. Suriye ise BM üyesi bir ülke olarak, uluslararası hukuk kurallarının kendisinden yana olduğunu ortaya koymuştur. ABD hem istediği askeri başarıyı elde edememiştir, hem de uluslararası arenada istediği desteği bulamamıştır.
İDLİP NASIL ETKİLENECEK
ABD’nin, füze saldırısının bir yönü de, yaklaşmakta olan İdlip savaşındaki tavrını bölgedeki güçlere göstermekti. Rusya ve Suriye, İdlip’te ortak operasyonda kararlı olduklarını açıkladılar. Bu operasyonda İran'nın da aktif askeri desteğini istiyorlar. İdlip savaşının, Rakka düşmeden başlamayacağına ilişkin tüm hesaplar alt üst olmuş durumdadır. ABD ve müttefikleri Rakka ile uğraşırken, Esad güçleri ve Rusya'nın İdlip savaşını başlatması en büyük olasılık haline gelmiştir. İdlip savaşında ABD’nin buradaki güçlere direkt olarak destek vermesi, uluslararası dengeler açısından mümkün gözükmemektedir. Suriye ve Rusya ise, bu bölgeyi, bir kara harekatı başlatmadan önce etkili olarak vuracaklardır. Rusya'nın baş koruma gemisi Admiral Gregoryeviç Suriye yakınlarına gelmek üzeredir. Geminin, bölgedeki güçlere aktif destek verecek konuma ulaşmasıyla birlikte, İdlip üzerinde yeni dengeler oluşacaktır. Rusya'nın Suriye' deki hava gücünü takviye etmesi de beklenmektedir. Rusya'nın Hazar denizinde konuşlanmış olan filosunun, uzun menzilli füzeleri ile İdlip bölgesini vurabildiği daha önceden test edilmişti. İran, daha şimdiden, Rusya' nın kendilerine ait askeri üsleri kullanabileceğini açıklamıştır.
TÜRKİYE NASIL ETKİLENİYOR?
Verili koşullarda, Türkiye'nin, yeniden taraf seçmek durumunda kalacağını görmek gerekir. Suriye ve Rusya'nın İdlip teki güçlere müdahalesi, Türkiye' yi ABD öncülüğündeki koalisyona yaklaştıracak gibi görünmektedir. Bu gelişmenin önündeki tek engel, ABD’nin PYD öncülüğündeki SDG güçlerine öncelik vermesidir. Türkiye hükümeti için, bu durum, büyük bir sorun teşkil ediyor. ABD’nin , Erdoğan liderliğindeki bir Türkiye' yi, güvenilir bir müttefik olarak kabul etmemesini aşmanın en kolay yolunun, Erdoğan'sız bir AKP olduğu her gün daha net ortaya çıkmaktadır.
Hem ABD yanlılarının, hem de ABD karşıtlarının, güven duymadığı bir lider olarak, Erdoğan figürünün ne olacağına 16 Nisan referandumu karar verecektir.