Türkiye değerlerini tek tek kaybediyor ve biz hiçbir şey yapamamanın acısıyla kahroluyoruz. . Türk Tiyatrosu, Ali Cem Köroğlu gibi çok önemli değerlerinden birini kaybetti. Üstelik bencillik, küçük hırslar, küçük hesaplar, patrona şirin görünme kaygısıyla başkalarının hayatını hiçe sayma pervasızlığı ve koltuk sevdası uğruna yaşandı bu acı kayıp. Olayı basit bir “ihmal” gibi gösterip “önemsizleştirmeye” çalışanlar, hesap vermekten kaçıyor ve sorumluluklarından sıyrılmaya çalışıyorlar. Kişisel çıkarlar uğruna, iş bile bile göz yummaya varınca bu olay basit bir ihmalden çıkıp cinayete dönüşüyor. Karıncalar oyununda, genç bir insanı başrolde oynatmak uğruna, Ali Cem Köroğlu ve ablası Ayşe Köroğlu hayatını kaybetti. İzmir Devlet Tiyatrosunda 60 kişi Kovid’e yakalandı. Bu 60 kişi ve ailelerinin durumunu bilmiyoruz. Üstelik hiç kimse bu insanları merak etmiyor, kimsenin de umurunda değil! İçsel bir çürüme yaşayan ve maneviyatı uyuşmuş toplumlarda, bu değerli insanların kaybının yarattığı boşluk maalesef hemen anlaşılamıyor. Özellikle dışarıdan eğlendirilmeye muhtaç, bu yavanlığa alışmış acınası insan güruhlarını uyandırmak kolay olmuyor. Uzun bir süredir toplumu ele geçiren ve giderek dozu artan bir bayağılığa varan bu “eğlenmeye çalışma” durumu aklıselimini henüz kaybetmemişler için mide bulandırıcı bir hal alıyor. Bu acınası “eğlenme” hali televizyon ekranlarından dışarıya sahnelere doğru taşıyor, acınası olmanın ötesinde artık tehlikeli sayılabilecek bir “eğlenme eylemine” dönüşüyor. “Ne pahasına olursa olsun gösteri devam etmeli” zihniyeti insanların ölümüne neden oluyor. Ali Cem Köroğlu’nun kaybıyla birlikte insanlar sorular sormaya başlıyor. Sorumlular bulunsun ve hesabı sorulsun istiyorlar. Ali Cem Köroğlu gibi özel insanlar kolay kolay yetişmiyor ve kim ne derse desin yerleri doldurulamıyor! Ruhsal çürümenin ve manevi çöküşün eşiğindeki bir topluma Ali Cem Köroğlu’nun kaybı nasıl anlatılır? Arsız çocuklar gibi sürekli dışarıdan eğlendirilmeyi bekleyen bir topluma olayın ciddiyeti nasıl izah edilir? Kovid salgınının korkunç boyutlara ulaştığı bu dönemde televizyon ekranlarında, alay eder gibi “insanlara tiyatroya gidin” konulu tanıtım filmleri dönüyor. Kovid salgınında ilk önce sanatçısını ve halkını korumakla görevli devlet gerekli önlemleri almıyor, görevlendirdiği sorumsuz yöneticiler eliyle ölüme davetiye çıkartıyor. Kovid olduğu bilinen bir kişinin hastalığı görmezden gelinerek ısrarla provalar yapılıyor, bu provalar sırasında sayısız insana hastalık bulaşıyor ama kimin umurunda? Yeter ki “yukarısıyla aramız iyi olsun” mantığıyla, hastalık göz ardı edilerek prömiyerler yapılıyor, yetmiyor hastalık bulaşmış bir oyuncu ısrarla başka bir oyunla turneye gönderiliyor, oyuncular sahnede arkadaşlarına, teknik ekibe ve gittikleri yerlerde oyuna gelen herkese hastalık bulaştırıyorlar. Ne gam? Umursamazlık, sorumsuzluk son haddinde ama yeter ki patronla aramız iyi olsun zihniyetiyle gittiği yere kadar, al gülüm ver gülüm, işler kör topal yürütülmeye çalışılıyor. Derken Ali Cem Köroğlu kısa bir süre içinde aramızdan ayrılıyor. Kaybı bomba gibi patlıyor, sonra ablası Ayşe Köroğlu hayatını kaybediyor, 60 kişinin hastalık kaptığı haberi geliyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde milletvekilleri isim isim sorumluların adlarını açıklayarak ve çok ağır suçlamalarda bulunarak adı geçen kişiler hakkında soruşturma açılmasını istiyorlar. Bu korkunç olaylar zinciri sanki hiç yaşanmamış gibi “üstü örtülmeye”, olaylar zamana bırakılarak “unutturulmaya” çalışılıyor. Halen soru işaretleri havalarda uçuşurken, karşımızda kocaman bir sessizlik var. Yani “kaybedilenler gitmiştir, kalan sağlar bizimdir” mantığıyla ateş sadece düştüğü yeri yakıyor. Sorumlular için ise ne gam, ne keder?