Bir oyunun provaları sırasında “Çocuk doğurtuyoruz burada” diye bağırdığı anlatılır. Hayatı boyunca tiyatro aşkı, heyecanı, tutkusu hiç sönmeyen bir adamın coşkusu bu cümleden anlaşılabilir. Arama motorlarına Muhsin Ertuğrul yazdığınızda, tiyatro sanatçısı, oyuncu, yönetmen, yapımcı tanımlarıyla karşılaşırsınız. İlklere imza atmış bir tiyatrocu, sinemacı ve hayatı mücadeleler ile geçmiş idealist bir sanatçının özgeçmişini okuyabilirsiniz. Ama ilk ağızdan anlatılan anılar Muhsin Ertuğrul’un kişiliği, tiyatroya duyduğu aşkı, titizliği ve işine duyduğu saygı hakkında bir fikir verebilir. İlk eşi tiyatro oyuncusu Neyyire Neyir’in anlattığına göre, Muhsin Ertuğrul tiyatroda çok disiplinli, dakik ve perdenin zamanında açılması konusunda çok hassastır. Oyun başladıktan sonra, kim olursa olsun içeri alınmaz. Bir gün Atatürk tiyatroya gelecek oyun izleyecektir, önceden haberi Muhsin Ertuğrul’a gelir ama oyun günü Atatürk oyuna dört dakika geç kalır. Muhsin Ertuğrul oyunu tam zamanında saniyesinde başlatır ve Atatürk fuayede ikinci perdeyi beklemek zorunda kalır. Arada salona girer, ikinci perde başlar, ışıklar kararır ve oyun tekrar birinci perdeden itibaren başlar. Bu Muhsin Ertuğrul’un Atatürk’e duyduğu sevgi ve saygının bir göstergesidir. Oyunun sonunda Atatürk Muhsin Ertuğrul’u yanına çağırır “Eğer perdeyi benim için zamanında açmayıp bekletseydiniz, bu dalkavukluktan öte geçmez beni üzerdi ama beni beklemeyip perdeyi zamanında açmanız işinize duyduğunuz saygıyı gösterir ve bir ülkenin ilerlemesi insanların işlerine gösterdikleri titizlikle mümkün olur” diyerek onu tebrik eder. Üstelik Muhsin Ertuğrul’un takma adı “perdecidir”. Anlatıldığına göre, Muhsin Ertuğrul perdecileri çok sever. Oyunun sonunda seyircinin alkışlarına göre ritmik olarak perdeyi açıp kapayarak, salonu ve alkışları bir şef edasında yönetmelerine hayrandır ve bu nedenle perdecilere saygı duyar. Üstelik oyunun başlama zamanı geldiğinde perdeyi dakikasında açma konusundaki titizliği dillere destandır. Yani, “Perdeci” tiyatroya aşıktır, çok disiplinlidir ve işini ciddiye alır.
Muhsin Ertuğrul, ısrarla tiyatroda “dramaturgluk sistemini” öneriyordu. Özdemir Hoca bu konuyu gülerek anlatıyor. “Edebi heyetlerin tiyatrodan ‘anlamadığını’ anladım. Türkiye için ne kadar önemli isimler olurlarsa olsunlar, ‘tiyatroyu bilmediklerini’ fark ettim. Yani, onun için Muhsin Ertuğrul haklıydı. ‘Edebi heyetin lav edilmesi ve yerine dramaturgluk sisteminin gelmesi gerekir’ diyordu. Dramaturgluk sistemi ilk defa Şehir Tiyatrolarında hayata geçti. Daha sonra Devlet Tiyatrolarına geldi. Devlet Tiyatrosunda edebi heyet kurulu hala var. Bir ara ben de edebiyet başkanıydım.” Özdemir Hocanın anlattığına göre, Muhsin Ertuğrul Şehir Tiyatrolarında ‘çocuk seyirci yetiştirme’ işini çok ciddiye alıyordu. “İstanbul Şehir Tiyatroları geniş oyun yelpazesinden faydalanan, seyirci yetiştirmeyi ve aynı zamanda ‘çocuk seyirci’ yetiştirmeyi kendine amaç edinmiş bir tiyatroydu ve bu görevi yerine getirdi.” diyor Özdemir Hoca. 28 Şubat 1892’de İstanbul’da doğan ve 29 Nisan 1979’da İzmir’de hayata gözlerini yuman Muhsin Ertuğrul’u (perdeciyi) sevgi, saygı ve minnetle anıyoruz.