“Bir kadın olarak, ülkem yok. Bir kadın olarak, bir ülkem olsun istemiyorum. Bir kadın olarak, bütün dünya benim ülkem.” Bir kadın olarak yazmak, var olmak, kim ne derse desin umursamadan yazmaktan bahsediyor Virginia Woolf “Kendine Ait Bir Oda” kitabında. Bir de kitapta bahsettiği şu meşhur “boşluğu kopyalamak” meselesi var. Sakin geçen bir öğleden sonra, okuduğunuz kitap elinizde kala kalırsınız. Zaman durur. Saatler susar. “Bütün hayatımız boşlukları kopyalamakla mı geçiyor” acaba diye kendinize sorarsınız. İşte Virginia Woolf kitaplarında kaybolmak böyle bir şeydir.
Virginia Woolf insan zihninin herhangi bir günde algıladıklarını Mrs Doloway’de anlatır. Clarissa Dolaway’in Londra sokaklarında bir gününe tanıklık ederken onun izlenimlerini ve düş gücünü işin içine katarak yeniden kurduğu dünyanın içinde dolaşırız. Modern edebiyat kavramını benimsemiş olan Virginia Woolf eserlerinde kural ve kalıpları yok sayar. Bilinç akışı tekniğini kullanırken, yazının akışı içinde zaman içinde geri dönüşlere başvurur, zamanı yeniden kurgulayarak kendi gerçekliğini yaratır. Okuduğunuz her cümlenin ardında size el sallayan muzip bir bakışın varlığını hissedersiniz. Bu yazarın kendine özgü alaycılığı, okurda yarattığı şaşkınlığı, usulca kucağınıza bıraktığı soru cümleleriyle taçlanır. Öylesine vur kaç hesabı söylenmiş gibi duran cümleleriyle zamanı durdurur. Bazıları kendilerini aynada ilk defa gören kedi yavruları gibi hisseder. Bu şaşkınlık hali her Virginia Woolf okuyan faninin başına gelebilecek bir durumdur. Bu nedenle, geri dönüşlerle okunan kitaplar her seferinde insanın damağında farklı lezzetler bırakır. Hayatın farklı dönemeçlerinde okunan Virginia Woolf kitapları insan ruhunu hafif hafif döver. Her okunuşta yeniden keşfettiğimiz farkındalıklarla başa çıkmak zorunda hissederiz kendimizi. Hayat bakışımızı, gündelik hayatın rutininde kaybettiğimiz gerçeklik algımızı yeniden güncelleriz. Belki de bu nedenle kimilerine göre Virginia Woolf hazmı zor, demir bir leblebidir.
“Bir başka yaşam olmalı diye düşündü, kızgınlıkla yeniden koltuğuna gömülerek. Düşlerde değil; burada ve şimdi. Bu odada yaşayan insanlarla birlikte. Saçları geriye uçuşarak bir uçurumun kıyısında duruyormuş duygusuna kapıldı; tam o anda elinden kaçırdığı bir şeyi yakalamak üzereydi. Bir başka yaşam olmalı, şimdi, burada diye yineledi. Bu yaşam çok kısa, çok kırık dökük. Hiçbir şey bilmiyoruz, kendimiz hakkında bile. Yalnızca daha yeni başlıyoruz diye düşündü, anlamaya, orasından, burasından. Tıpkı kulağının üstünde Rose'un yaptığı gibi, kucağında ellerini boru gibi yaptı. İçleri boş, boru gibi tuttu ellerini; şu anı içinde kapatmak istediğini duydu; onu orada kalıcı yapmayı; onu daha doldurmayı geçmişle, şimdiyle, gelecekle, pırıl pırıl, anlayışla derinleşmiş, bütünlenmiş parlayana dek.” Alın size Virginia Woolf’dan bir tadımlık. Bazen “başka bir yaşam olmalı” diye içimizden geçirmişliğimiz ama bunu dillendirme cesareti bulamamışlığımız vardır ama sağ olsun Virginia Woolf bunu bütün hasarlı, edilgen ruhlar için yapıyor. Bütün bu zamansız an parçalarını, geri dönüşleri, kavramların yeniden kurgulandığı yazıları onun bize miras olarak bıraktığı eserlerinde bulabilirsiniz. Meraklı okurlara, sırasıyla “Dışa Yolculuk”, “Gece ve Gündüz”, “Jacob’un Odası”, “Mrs. Dalloway”, “Deniz Feneri”, “Orlando: Bir Yaşamöyküsü”, “Dalgalar”, “Yıllar”, “Kendine Ait Bir Oda”, “Londra Manzaraları”, “Flush, Bir Köpeğin Romanı”, “Üç Gine”, “Perde Arası”, “Virginia Woolf’un Günlükleri” ve “Pazartesi ya da Salı” kitaplarını önerebiliriz. Yeni bir hayatın ipuçlarını veren Virginia Woolf kitaplarını yüreğinizin kütüphanesinde nereye koyacağınız artık size kalmış. 28 Mart 1941’de aramızdan ayrılan Virginia Woolf’a sevgi ve saygıyla.