Yazıldıktan 80 yıl sonra Sabahattin Ali’nin kitapları büyük bir heyecanla ve merakla okunuyor. Hatta “Kürk Mantolu Madonna” satış rekorları kırıyor. ‘Dikkati çabuk dağılan, hemen sıkılan, cep telefonu bağımlısı, hız çağının ürünü genç nesil Sabahattin Ali’nin kitaplarında ne buluyor?’ diye sorunca Engin Taş soruyu şöyle yanıtlıyor “Bu konuyu zaman zaman öğrencilerimle ve kızımla konuşuyoruz. Mesela lise 3 öğrencilerime göre, Sabahattin Ali’nin kitaplarının çekici ve sürükleyici olmasının nedeni aktardığı romantizm ve okurun duygusal tarafına dokunabilmesidir. Sabahattin Ali, ruhsal portreleri çok ayrıntılı ve gerçekçi veriyor, karakterlerinde okurlar kendilerinden bir şeyler buluyor ve kendi ruhsal dünyaları hakkında değerlendirmeler yapma imkanına kavuşuyorlar çünkü çok içten ve gerçekçi. Sadece kurgusal yapı içinde var olan kişiler değil, gerçek hayatta, sokakta farklı olay örgüleri içinde karşımıza çıkabilecek karakterler görüyoruz. İnsan Sabahattin Ali’yi okurken ‘Ben de böyle düşünmüştüm, böyle hissetmiştim ama böyle güzel ifade edememiştim’ diyebiliyor. Kızım Bilgesöz de şöyle demişti: ‘Günümüzün mesajlarla başlayıp mesajlarla biten hoyrat ilişkilerinin yerine şefkat var Sabahattin Ali’de. Sevgiyi şefkatle örmesi bizim kuşağın ihtiyaç duyduğu bir nahiflik.’ Günümüz insanının sevgiye, şefkate ve merhamete ihtiyacı var. İşte yeni neslin Sabahattin Ali’de bulduğu budur.”
‘Sabahattin Ali gibi nahif bir insanın neden Sinop Cezaevinde yattığını anlayamıyor insan’ deyince, Engin Taş durumu şöyle açıklıyor “Bunun nedeni Sabahattin Ali’nin Atatürk’ü tahkir ettiği iddiasıdır. Kendisi şöyle diyor: ‘Benim mesele, senin zannettiğin gibi fiyakalı bir zamanımda ağzımdan kaçırdığım sözlerin neticesi değildir. Aramın açıldığı bir iki namussuz başıma bu işi getirdi. Geçen sene Mayıs'ında falanca yerde Gazi'yi ima ve telmihen tahkiri tazammun eden bir şiiri falan yerde okudu dediler.’ Yani, sorun yaşadığı birilerinin iftirası. Peki neden yapıyorlar bunu? Sabahattin Ali Almanya’dan döndükten sonra çeşitli görevler alıyor. Sağdan bir grup, Sabahattin Ali’nin kayırıldığını, ondan önce Almanya’ya giden ve ondan önce dönenlerden daha önemli görevlere atandığını söyleyip komünizm propagandası yapmakla suçluyorlar, istediklerini elde edemeyince de “Atatürk’ü tahkir” iftirasını atıyorlar. Kıskanç ve yetersiz insanların nefret ettikleri şey bekli de Sabahattin Ali’nin çok iyi bir eğitim almış olması, çok donanımlı, yabancı dil bilen, çevirileri olan kaliteli bir insan oluşu. Engin Taş’a göre : “Eğitim için gittiği Almanya’da ve dünya edebiyatını tanıyor. Turgenyev, Gorki, Maupassant, Poe, Thomas Mann ve diğerleri. Yaptığı özenli, titiz çeviriler onun için çok önemli bir uğraş. Rainer Maria Rilke’den, Dostoyevski’den, Fontamara’dan çeviriler yapmış. Yaşamını belli dönemlerde çeviriden kazanmıştır. Hatta bir dönem Milli Eğitim Tercüme Bürosu’nda çalışmış. Neye el atmışsa hakkıyla yapmış ve başarmıştır.”
Birilerinin kişisel hırsı uğruna, “vatan hainliği” ile suçlanan, toplumsal linçe uğrayan Sabahattin Ali’nin şiirleri günümüzde şarkı olarak kalbimizde yaşıyor bu yaman çelişkinin nedenini Engin Taş şöyle anlatıyor “Sabahattin Ali’nin şiirleri, kendi ahenk unsurları olan ama bunların üstüne bestesini, ezgisini arayan şiirlerdir. Sabahattin Ali geleneksel Türk Halk şiirini, bu şiirin formunu, ritmini, ahenk unsurlarını çok iyi biliyor. Halkın acısını, özlemlerini, duyarlığını, ruhunun inceliğini de biliyor ve bunlara kendisi de sahip. Bu “semai” kalıpla yazılan, kendine has bir ezgi ile söylenen; doğa, aşk, sevgi, güzellik, gurbet, ayrılık, kavuşma konularını işleyen bir türdür. Semainin anlamı da “işitilerek öğrenen şiir”dir. Yani içerik ve biçim açısından halkın özüne işlemiş olandan, ayrıca doğal olarak Sabahattin Ali yaşanmışlığından ve samimiyetinden beslenmiştir onun şiiri. Acıyı da hüznü de ritmi de hissettirir.” Sonuç olarak, Sabahattin Ali’ye bir mezarı çok görseler bile, o dilimize yerleşmiş şiirleriyle, şarkılarıyla Türk Milletinin yüreğine gömülmüştür. 2 Nisam 1948’de aramızdan ayrılan Sabahattin Ali söylenen şarkılarla birlikte yüreklerde sonsuza kadar yaşayacaktır…