Yüzyılın başında Basmane civarında, Dana Meydanı ve Altınpark civarında işçiler bulunur. Zaten o vakitler bu şehir bir Türk veya bir Rum veya bir Levanten şehri değil, tüccar ve işçi şehridir. Basmane bölgesi de şehrin çalışkan ve metanetli çocuklarının merkezidir. Kıraathanelere işçiler, tüccarların gelip işlerini yaptırtmaları için oturur. 1906 yılının bir bahar ayında, o kıraathanelerde bir el ilanı dolaştırılır.
“Yurtsever Kardeşlerim!
Şerefli Gazete Çalışanları!
Haberiniz olsun ki,
1 Mayıs Dünya İşçileri Bayramı münasebetiyle amele kıraathaneleri civarındaki tren istasyonu mevkiinde toplantı ve gösteri vardır.
Dernek (Cemiyet) Reis Vekili Celil ve İsameddin Efendi 1906”
1906’nın 1 Mayıs günü, Basmane’de Altınpark’ta o günlerde daha genç olan ve hala aramızda olan çınar ağacının şahitliğinde Osmanlı Devleti’nin ilk işçi bayramı tertibi düzenlendiği söylenir. Rivayettir kanıtı bulunmamıştır ama bu işçi şehrinin o dönemlerde de bahsi geçtiğini gösterir.
Zira Amerika’da işçi sendikaları öncülüğünde günde 8 saat çalışma talebi ile 1886 yılında yapılan böylesi bir nümayişin İzmir gibi bir liman şehrine, tüm Osmanlı şehirlerinden önce gelmesi beklenir bir durumdur. Gerek limanı, gerek yük katarlarının varlığı nedeniyle İzmir o dönemde başta Afrika ülkelerinden olmak üzere, birçok memleketten angarya iş yapacak işçi göçü almakta, bu insanlar yok paraya, acımasızca çalıştırılmaktadır.
İşgal alt üst eder İzmir’de her şeyi ve sonrasında Takrir-i Sükun yasakları gelir. Amele Cemiyetleri dağıtılır, işçinin çalışma ve yaşam koşulları görmezden gelinir. İşçi çocuklar işten eve sapsarı iskelet gelirler.
1940’da ise Dünya Savaşı kopar. Buna istinaden 11 saate çıkar çalışma tüm Türkiye’de ve maaşlar yarı yarıya düşer. 1946’ya kadar tüm yasaklar devrede olur, 1946’da kaldırılır üç ay sonra yine sendikalar kapatılır. Zira işçinin elinin ekmek görmesi, başkalarının konaklar yapmamasına, ikinci arabayı alamamasına neden olacaktır.
Demokrat Parti yılları umutlu başlar. 50-60 arasında birçok dernek, sendikalar belirir ve haklar iyileşir. Sendikalı işçi sayısı sadece İzmir’de 50 bini aşar. 56’da İzmir ilk büyük sendikasına Türk-İş’e kavuşur. 27 Mayıs Darbesi’nden sonra hazırlanan anayasa tarihte Anadolu işçisine sunulmamış haklar sunar. Toplu sözleşme, genel grev, tazminat hakları bu anayasada tanımlanır. Ama sonra, önce 72’de nihayi olarak da 80’de bol geldiği söylenen bu haklar iptal edilir. Yine İzmir’de Tariş fabrikasında çiftçilerin çocuklarının işten atılması, haklarının yenmesi bugün bile anlatılan bir direniş destanına neden olur.
Tüm bu yüz senelik tarih içinde günlerin yine işçilere getirdiği bir kıyım var. Pandemi süreci nedeniyle işçilerin işten çıkartılması tüm Türkiye’de yasaklanmışken, işçiler “Kod-29” denen bir prosedürle işlerinden atılabildi. İş Kanunu’nun 25/II maddesinde tanımlanan “Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan halleri” işlediği öne sürülen işçi, böylelikle tazminat alamadı, işsizlik maaşından yararlanamadı, yeniden iş bulması zor hale getirildi. İşten çıkartma yasak olmasa, tazminatını alabilecek işçiye, iyilik yaparlarmış gibi görünüp ekstra zulüm yaptılar. Bir ön denetim ve inceleme olmayan bu fesihler İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde de gerçekleşti. 16 işçinin sözleşmesi Kod-29 ile 20.10.2020 tarihinde feshedildi.
Mart 2021’e kadar bir senede 200 bin işçi bu kod ile işinden atıldı. SGK bu kodu revize ederek geçtiğimiz hafta 9 farklı kod getirdi. Böylece işçinin devamsızlık, hırsızlık, hakaret veya bir başka gerekçeyle çıkarıldığı belirtilmiş olacaktı. Bu uygulama “büyük müjde” olarak sunuldu. Oysaki ya işten çıkartmalar tamamen yasaklanmalı ya da işten çıkartılmalara, işçinin ekmek bulabilmesine izin verilmeli. Bu toprakların çalışkan çocuklarının, mertçe tavırlara ihtiyacı var. Sonuna kadar da hak ediyorlar.