600 bin mahkûmun -ağırlandığı mı, konakladığı mı, tıkıldığı mı demeliyim, bilemedim- barındırıldığı diyeyim, Buca Cezaevi’nin koğuşları kim bilir kaç kez bu seslenişle kapandı: Allah kurtarsın! Kulların gücü gelmeyince ilahi güçten yardım istendi her zamanki gibi. Duydu mu? ‘Ne haliniz varsa görün’ mü dedi yoksa, bilmiyoruz… Bildiğimiz, o demir kapıların, o taş duvarların insan eliyle yerle yeksan edildiği…
Ya anılar? Ya acılar? Bütün o yaşanmışlıklar, yaşan(a)mamış yıllar, idamlar, işkenceler, açlık grevleri, ölüm oruçları, duvarlara, koridorlara, volta atılan bahçelerine sinmiş ahlar, sloganlar, bazen açık, bazen gizli akan gözyaşları... Onları da yıkabildiniz, yok edebildiniz mi? Sadece asbest mi çevreye, ilçeye yayılan? Yaşananların, yaşatılanların zehri nerede? Onlar nereye yayıldı, hangi zihinlerde, hangi kalpte?
*
“Bizim, bizden öncekilerin, bizden sonrakilerin belki de 50 yıldan fazla benzer ve çok daha ağır koşullarda siyasi, adli mahkumların yaşadığı Buca Cezaevi yıkılıyor. Bir tarih, bir mekânın yıkılmasıyla belleklerimizden kazınarak yok ediliyor. Buca Belediyesi CHP'de, diğer ilçeler, Büyükşehir, "İzmir demokrasinin kalesi" denir, öyle mi gerçekten?
Adalet ve Özgürlük müzesi, İnsan Hakları Merkezi, Hukuk Fakültesi saymakla bitmez, ne çok şey olabilecek olan Buca Cezaevi yok ediliyor yıkımla beraber. İnsanların idare binasının üç kat altındaki hücrelerde işkence gördüğü, yarasaların, kuyruğu yarım metre lağım farelerinin içinde dövülerek atıldığımız yerleri yıkıyorlar. Havalandırmasında idam sehpalarının kurulduğu, sayısız açlık grevi, ölüm orucu, isyan, işgal ve direnişe tanıklık etmiş duvarlar yıkılıyor.
Yaşadıklarımızı koruyamamak, tarihi binaları, belgeleri gelecek kuşaklar için sadece bir anı olarak bırakacak bir ülkeyi kuramamış olmak bizim ayıbımız olsun. Ama her türlü zulmünüze ve tarihi yok etme çabalarınıza karşı boyun eğmeden, dik durarak bu dünyada yaşama devam etmemiz de size dert olsun” diye yazmıştı sevgili Haluk Tekeli; 63 yıla sığdırılmış 600 bin mahkumdan biri olarak.
Görüş günleri uzun kuyruklarda, sessizce içeriye alınmayı bekleyen, siyah poşetlere sığdırdıkları giysileri taşıyan çoğu kadın ve çocuklar… Ya onların anıları, heybelerinde taşıdıkları, içeriye yansıtmamak adına sahte bir gülümsemenin ardına saklayıp gizledikleri onca keder, anı nerede? Yapılan kötülükler, hatalar, yanlışlıklar, adaletsizlikler yetmedi mi kente, insana da; belleği de yok etmek istiyorsunuz böyle?
*
Buca’da oturanlar kadar Buca’ya gelip gidenler, geçenler de bilir ki, cezaevi aynı zamanda bir kerteriz noktasıdır. Tarif ederken, ‘cezaevinden sonra, cezaevinden önce’ diyenler için bu ilçenin sayılı adreslerinden biridir tam 63 yıldır. 12 Eylül rejiminin en net fotoğrafıdır. Siyasi ya da değil, ‘Suçu kazıyın, altından insan çıkacaktır’ sözünün vücut bulduğu yerdir. Her kimse, kimilerinin iştahla ‘para kazanılacak’ rant olarak baktığı yer, bir ilçenin tarihidir. Geçmişi acılarla örülmüş mekanıdır.
Geçmişte gözden ırak yerde kurulmuş, zaman içinde çevresindeki üzüm bağları, tarım arazileri betona yenik düşüp mahalle ortasında kalmış, eyvallah. Keşke hiç ihtiyaç olmasa, keşke hiç yapılmasaymış ama yapılmış ve artık yerine yeni mekân tasarlanması zorunlu hale gelmiş, buna da eyvallah.
Yangından mal kaçırırcasına, yerine ne yapılacağı hiçbir şekilde paylaşılmadan, bu cezaevi ile 63 yıl iç içe yaşamış ilçe halkının hiçbir bilgisi olmadan yıkılması… Hiçbir önlem, tedbir almadan, yıkan gariban işçiler dahil çevre halkını asbest solumaya mahkum etmek nedir peki?
Bildim bileli -ki doğma büyüme Bucalı olarak- tanıdığım bütün başkanların hayali olan ‘Buca Cezaevi’nin yıkılmasında payı olduğunu açıklayan, bu konuda ‘AKP-MHP koalisyonu ile güzel bir işbirliği yaptığını’ kamuoyuna deklare eden Buca Belediye Başkanı Sayın Erhan Kılıç? Sizin bu konuda söyleyecek bir sözünüz yok mudur? Anlaşmanız sadece ‘yıkım’ üzerine midir? İlçenin en kıymetli alanına yapılacak, tam karşısından sizin de seyredeceğiz 80 dönümlük alana ne yapılmak istendiği hakkında hiçbir fikriniz yok mudur? Ya da ‘yıkımına yeten yaptırım gücünüz’den geriye kalan? Üstelik, sosyal demokrat olduğu iddiasındaki bir partinin, üstelik avukat olarak yargı sisteminin bir parçasısınız. O cezaevine kim bilir kaç müvekkiliniz için girip çıktınız, hiç olmadı bir Bucalı olarak o cezaevinin önünden kim bilir kaç kez geçiş yaptınız. Ve bu ilçenin halkına, ‘her şeyin en iyisini yapma sözü vererek’ başkan seçildiniz; ‘Buca Cezaevi’nin yerine ne yapılacak’ diye kime soralım şimdi? Çevreye saçılan asbestten korusun diye kimi/kimleri arayalım? Yıkım dışında bu konular sizin alanınıza girmiyor mu yoksa?
Tüketici parya sınıfının içine tıkılacağı yeni bir AVM mi, sınıf atlamış zenginlerin gözdesi yeni çok katlı rezidans/gökdelen mi, ne yapılacak sayın Başkan? İşbirliğinize dayanarak bu konuda bilgi dahi edinemiyor musunuz ki sessizsiniz? Mimarlar Odası, Şehir Plancıları Odası, Buca’nın sivil toplum kuruluşları konuşuyor, taleplerde bulunuyor, eleştiriler yapıyor, vatandaş sosyal medyada Buca Cezaevi’nin yerinde ne görmek istediğiyle ilgili düşüncelerini paylaşıyor, ya siz? Sahiden siz ne düşünüyorsunuz ve niçin hiç konuşmuyor, hiçbir yazılı/sözlü açıklamada bulunma ihtiyacı hissetmiyorsunuz? Neden? Yıkımında iktidarla yaptığınız işbirliği, sonrasında ‘susmayı, sessiz kalmayı’ mı içeriyordu? Siz bu ilçenin seçilmiş tek amirisiniz, siz konuşmayacaksınız da kim konuşacak? Bu haklı/haksız taleplere kim cevap verecek? Çevreye yayılan asbest tehlikesine karşı kim bizi koruyacak?
*
Üç ayrı dönem ANAP, DSP ve AKP’den aday olup seçilen, Ekim 2003’te cezaevi arsasının imar planlarını hazırlayan, 2014 yılında cezaevi yerinin değerlendirilmesi için hazırlattığı ‘Özgürlük Parkı’ isimli projeyi kamuoyuyla paylaşan eski Buca Belediye Başkanı Cemil Şeboy cezaevinin boşaltılması kesinleşip yerine AVM yapılacağı iddiaları ayyuka çıkınca, (7 ay önce) bakın ne diyordu: (*)
“Sakın oraya AVM yapmayın! AVM'yi aklınızdan bile geçirmeyin. Orada halkın yararına güzel bir şey yapın, 2014'te hazırladığım projeyi hayata geçirin. Alanın bir kısmı, Uçanyol'a bağlantı yolu olarak değerlendirilmeli. O binalar çok iyi bir şekilde yeni projelerle kullanışlı hale getirilmeli. Orada iki büyük blok var, cezaevi döneminde koğuş olarak kullanılmış. O bloklardan birinde sinemalar, kafeler, kültür sanat etkinliklerinin yapılacağı salonlar olmalı. Diğeri, demir parmaklıklar da kalacak şekilde, çok lüks bir otel haline getirilmeli. Yıllarca o cezaevinde yatarak çile çekmiş insanlar, gelsinler otelde keyif çatsın. Ayrıca yeraltı otoparkı olmalı. Yeşil alanı bir hayli fazla olmalı. Tören alanımız, süs havuzlarımız, açık otoparkımız ve koğuşların birinde de Cezaevi Müzesi olmalı. AVM'yi asla kabul etmem, çünkü Buca, 24 saat yaşayan bir ilçe, esnafımız, bu hareketlilikten, canlılıktan para kazanıyor. O yüzden AVM'yi istemiyorum. Bakın Balçova'ya, AVM'ler yüzünden şehir merkezinde iş yapan esnaf kalmış mı? Önümüzdeki süreçte orası AVM olursa, kahrolurum."
Ya siz Sayın Erhan Kılıç, Buca Belediye Başkanı olarak siz ne düşünüyorsunuz? Yoksa, fikriniz de mi yok? Bir Bucalı olarak soruyorum ve cevap bekliyorum. Sizin fikriniz ne?
Bize, ‘Bizi de Allah kurtarsın’ dedirtmeyin Sayın Başkan!
***
(*) Muhittin Akbel, egedesonsöz/Temmuz 2021