Mehmet Kartal benim babam.

Artvin Ardanuç’un Bulanık Köyü’nde 1955’de doğdu.

Köyde ‘Mevlüt’ diye bilirler.

Gençlik yılları devrimci hareketin tüm ülkede güçlü olduğu döneme denk geliyor.

Artvin ‘Devrimci Yol’cudur. O dönem için ‘Ardanuç’un nüfusu 5 bin ise Dev Yol’un mitingine 15 bin kişi katılırdı’ derler.

Babam darbeden önce Orman Köylüleri Kooperatifinin başkanlığını yaptı. Kooperatifler köylüler arasındaki ciddi bir örgütlenme alanıymış, hemen hemen hepsine de Devrimci Yol’cular hakimmiş. Köylüler arasındaki orman anlaşmazlıklarını çözer, köylülerin kontrolsüz ağaç kesimlerine ve devletin tıraşlama hareketlerine engel olurmuş. Köylülerin kooperatif örgütlenmesi şeklinde çalışmalarını sağladığı için, çalışamayan ve kazanamayan köylü de kalmazmış.

Orman köylüleri kooperatifler sayesinde mesela; keresteden ev yaparken, ücretsize yakın bir fiyatla kereste alırmış. Köylere devletin götürmediği hizmeti, imece yönetimiyle köylüler kendileri halledermiş. Kooperatifin gelirleriyle köylere ucuz gıda malzemeleri getirilip, köylünün kolayca edinmesi sağlanırmış.

Harika bir dayanışma örneği kooperatifleşme.

Örneğin; içinde erkek olmayan hanelerin kadınları için, kooperatif üyesi devrimci köylüler, dayanışma amacıyla gönüllü çalışır, önce o hanelerin tarlaları hep birlikte biçilir, kaldırılır, odunları hep birlikte taşınırmış. Hele kocası ya da oğlu ‘mahpus’ olanlar için…

Sadece ekonomik konular da değil.

Dev Yol’cular kültür sanat çalışmalarına da önem verirmiş. Köy tiyatroları, köylü koroları kurulup, halk şenlikleri yapılırmış. Bir hayli etkili olurmuş bunlar.

Söyleşiler...

Gençlerle toplu kitap okumaları…

Hem de sadece siyasi içerikli kitaplar da değil. Dünya klasiklerini okurmuş köylü gençler. Okumayan ‘dışarıda’ kalırmış.

Mesela, düğün gelenekleri bile değişmiş devrimci mücadelenin büyümesiyle. Gelinin yolu kesilip, içki parası istenen gelenek; halk kütüphanesi için kitap parası istemeye çevrilmiş. Gelin damadın önünü kesen devrimci gençler, kütüphane için istenilen para verilene kadar kitap okurmuş.

Şimdi insanların birbirine selam vermediği, hayvanlara tecavüz edilip, çocukların istismara uğradığı, toplu tecavüzlerin yaşandığı yobazlaşmış köyler; devrimci mücadelenin zirvede olduğu dönemlerde kitlesel aydınlanmanın, dayanışma içinde bir birine sahip çıkmanın merkezleriymiş.

Kuşkusuz bu dayanışma siyasi bir birliktelik ve yeni bir dünya hayaliyle mümkün oluyor. Dağlarına tepelerine yazılar yazmış devrimci gençler Ardanuç’un: ‘Jandarma zulmüne hayır! Kahrolsun faşizm, tek yol devrim! Orman köylüsü köle değildir! Ormanlar ve köyler halkındır!’ bunlardan bazıları…

Bir kısmı hala silinmemiş, duruyor Ardanuç’un dağlarında.

Mesela bizimkiler ‘Katil Amerika. Kahrolsun Amerikan emperyalizmi’ yazarken, şimdi iktidarda olanlarınkiler ‘Komünistler Moskova’ya’ yazmış.

Tıpkı dönemin yandaş gazetelerinin ‘Amerika’yı sevmeyenler komünisttir’ manşetleri atması gibi…

***

80 darbesinden sonra, tüm ülkede devrimcilerin üzerinden silindirle geçtikleri gibi, Ardanuç’ta da Devrimci Yol’cular başta olmak üzere, köylülere etmedik zulüm bırakmamış; dönemin diktatörleri.

Köy meydanlarına erkekleri toplayıp soymak, karda süründürmek, yaşlılara bile şiddet uygulamak bir kısmı…

Darbeden sonra bir süre kaçak olarak yaşayan Devrimci Yol’un Ardanuç Bölge sorumları 1 ay kadar da bizim evin altındaki ahırda gece yarısı kazılarak yapılan 3-4 metrekarelik yerde yatmışlar. Üstlerinde inekler…

Annem o dönemi hala korku ile anlatıyor. Gece gizli gizli yemek götürürmüş kaçak devrimcilere.

Velhasıl babam ve ‘kaçaklar’ yakalanmış. 2 buçuk yıl yardım yataklıktan Erzurum Aşkale’de yatmış babam. Cezaevi koşullarını protesto için 40 küsur gün açlık grevinde kalmış. Bedeninin çok zayıfladığını ve durumun kötüye gittiğini gören yoldaşları babama zorla bıraktırmışlar açlık grevini.

***

Yatıp çıktıktan sonra da uzunca süre emniyete gidip imza verdi babam. Adli kontrolün bir türü bu. Bazen de emniyetten çalıştığı yere gidip kontrol ediyorlardı.

Çalıştığı derken, eski hükümlü olduğu için çok zor iş buluyordu. Babam çalışamadığı için, ben okuyayım diye ablam çalışıyordu. Bu da inanılmaz gücüne gidiyordu.

Ben 9 yaşında falandım, bir gün babamın zorla bulduğu fabrikaya gittik annemle. İnanılmaz pis kokulu, paslı, dumanlı bir yerdi. Çok üzülmüştük. Annem babama, “Çalışma burada, öldük mü acımızdan” demişti. Fikren olmasa da fiilen devrimcidir annem de… Hala hatırlarım.

Kısa süre sonra trafik kazasında kaybettik babamı, ben 10, babam 42 yaşındaydı.

Babamı kaybettik ama onun dünyaya bakışını kazandık kendi hayatlarımızda.

Bu kişisel hikâye, okuyan birçok kişi için tanıdık bir hikâye, biliyorum.

Çünkü; çalmadan, çırpmadan, onuruyla yaşayan ve bu ülkeyi ve halkı gerçekten seven milyonlarız biz.

***

Arşiv kayıtlarınıza gelince…

Kayıtlarınızda bunlar eksik midir?

Hiç sanmam.

Yine de katkı yapmak istedim; kimsenin unutmadığını, geçmişinden falan utanmadığını, sizden korkmadığını yeniden ve yeniden görün diye.

Arşivcisiniz biliyoruz.

Eksiği olmaz, fazlası olur sizde.

Miting meydanlarından fotoğraflarımız, konuşmalardan videolarımız vardır elinizde.

Ne güzel!

***

Devran dönünce, arşiv kayıtlarınızdan belgeseller yapacağız.

Biz babalarımızın, çocuklarımız da bizim…

Size de hak ettiğiniz yeri veririz belgesellerde!

***

Devran döner mi?

Tabi ki...

Dünya döner de devran dönmez mi!