İşçi sınıfının zorlu mücadeleler sonucunda ve büyük bedeller ödeyerek kazandığı bir haktır; asgari ücret.
İşçi sınıfının zorlu mücadeleler sonucunda ve büyük bedeller ödeyerek kazandığı bir haktır; asgari ücret. Ücretlerin belirli bir düzeyin altına inmesini engellemek, örgütsüz olan ve en düşük ücret alan işçi kesimlerinin, insanca geçim koşullarını güvence altına almaktır. Sermayenin yoğunlaştırdığı sömürünün bir anlamda sınırlandırılmasını sağlamaktır. Asgari ücretin bir hak olarak kazanılması, sermayenin dayattığı ağır sömürü karşısında ücretlerin korunmasının temel prensiplerinden biri olmuştur.
Ancak ülkemizde asgari ücret belirlenirken, işçinin besin giderleri esas kıstas alınmaktadır. Bunun ötesinde, insanı insan kılan diğer toplumsal, sosyal, kültürel yaşamsal ihtiyaçların hiçbiri hesaba katılmamaktadır. Patronlar için işyerindeki bir makinanın iş görebilmesi için tüketmesi gereken enerji miktarı, yakıt ve bakım masrafları nasıl hesaplanırsa, işçinin asgari ücreti de öyle hesaplanmaktadır. Ellerinden gelse işçiye ücret vermeyecekler ama ertesi gün üretime devam edebilmesi için bir miktar besin almak zorundadır! İşçi bir insan olmaktan çok basit bir üretim aleti olarak görülmektedir.
Ülkemizde sendikal örgütlenme ve toplu sözleşme hakkını, işçi sınıfının ciddi bir azınlığı kullanabiliyor. İşte Özak Tekstil’de, Agrobay’da olduğu gibi sendikal örgütlenme ve toplu sözleşme hakkına karşı patronlar, kolluk güçleri ve iş birlikçi sendikalar bir arada hareket ediyor. Durum böyle olunca asgari ücretin ne düzeyde belirleneceği, işçi sınıfının ve halkın geniş kesimlerinin yaşam koşullarını tayin etmede daha yakıcı bir önem kazanıyor. Asgari ücretteki artış oranının diğer emek gelirlerine yansımaması, düşük toplu iş sözleşmesi kapsamı ve sendikalaşma oranları, asgari ücreti ortalama ücret haline getiriyor. Özellikle pandemi sonrası ve enflasyonla birlikte asgari ücret, ortalama ücret haline gelmiştir. Türkiye, asgari ücretliler ülkesine dönüşmüştür.
Sendikalar ise üç veya iki yıllık sözleşmeler yapıyor olması da ayrıca bir handikap oluşturmaktadır. MESS üyesi, aynı zamanda sendikalarda örgütlü işyerlerinde bile görece yüksek ücretler, bugün asgari ücret düzeyine gerilemiştir. Toplu sözleşmelerin içeriği de patron ve çarpık sendikal anlayışlarla birlikte böylelikle boşa çıkarılmaktadır.
Gerçek böyle olmasına rağmen bazı sendika ve sendikacılar, “Asgari ücretin yüksek olması, enflasyonu arttırır” diyebilmektedir. “Ücret artsın ne olacak, zamlar yine işçiyi vuracak”, “asgari ücretin düşük tutulması sayesinde enflasyon yenilir” gibi iyi niyetli görünen propagandayla; işçilerin kazançlı çıkacağı, ekonominin düze çıkacağı hayali körüklemektedir. Oysa sorunun ücretlerin düşük tutulmasıyla hiçbir alakası bulunmamaktadır. 2003 yılında asgari ücretin yıllık tutarı ile 25 altın, 2005’te 31 altın alınabilmekteydi. 2023 yılı ortalama Cumhuriyet altını fiyatlarıyla 11,8, günlük kurlarla ise sadece 9,5 Cumhuriyet altını alabilmektedir. İddia edildiği gibi ücretlerin erimesi enflasyonu düşürseydi, bugün enflasyon rakamlarının bir haneli olması beklenirdi! Tersine ülkemizde ücretler geriledikçe, enflasyon artmaktadır. Enflasyonun gerçek sorumlusu olarak kapitalizmi hedef almak istemeyenler, ekonominin yapısal sorunlarını örterek, yalan propagandayla yol almaktadırlar.
Bir de asgari ücretin yatırımları azaltacağı, yabancı sermayeyi kaçıracağı ve bunun için işsizliğin artacağı propaganda edilmektedir. Son dönemde bankaların yüzde kırkların üstünde faiz vermesi nedeniyle, asgari ücret yüksek olursa, sermaye kesiminin yatırım yapmak yerine parasını bankada değerlendirmeyi tercih edeceği söylenmektedir. Evet, sermayenin bir bölümü üretim yatırımı yerine sermayesini faize yatırıp para kazanmayı tercih edecektir, edebilir. Ancak söylenenleri kabul edecek olursak, o halde 2003 yılından bugüne yatırım oranları artarken, işsizlik oranları neden artmaktadır? Patronlar her zaman en az işçiyle en çok üretimi yapmak yolunu tutarlar. Ücretlerin düşüklüğü ise işsizliği azaltan değil tersine çoğaltan bir rol oynar. İşçi geçinebilmek için normalde iki işçinin yapacağı işi tek başına yapmaya zorlanır. Dünyada da durum farklı değildir. Büyüme ve yatırım oranları artarken, işsizlik de sıçrama yapmaktadır.
Ekonominin içerisinde olduğu durumu dünya ölçeğinde sürekli daralan pazar imkanları ve emperyalistlerin öncülüğünde tekellerin kanlı savaş planları yerine, “işçi ücretlerinin arttırılmasının ekonomiyi etkilediği” propagandası akıl alır gibi değildir ve herkesi aptal yerine koymaktır. Ekonominin geldiği durumu patronlar, sermaye düzeni ve partilerinin politikalarından sıyırıp, işçinin ücretine yıkacak kadar gözü dönmüş bir propaganda ile karşı karşıya kalınmaktadır.