Bugün Milli Erkek Voleybol Ligi’nin ismi olan, Aydın’da bir ilçeye adını vermiş olan, Uşak’tan Söke’ye arabaların arka camlarında görülen Efeler’e Osmanlı hiçbir zaman hayırlı gözlerle bakmamıştı.

Bilakis Osmanlı Devleti, dağlarda oluşan bu zeybek çetelerine hep düzen bozucu ve uğursuz olarak bakmıştı ve onların etkilerinden kurtulabilmek için ya külliyen yok etme harekatlarına gitmiş, etkilerini kırmak için birçok sefer “düze inme” adı verilen aflar icat etmişti. Robin Hood gibi anılan, zenginin karşısında olan, fakirin yanında olan efe çeteleri olsa da bir o kadar da onların adını taklit ede veya kendi adları ile zorbalık yapan eşkıyalar da vardı. En iyi adil, en iyi efelerden olan Çakırcalı Efe bile, onu öldürmek için gelen Osmanlı askerlerini öldürmekten, ihtiyaç için Jandarma karakolları basmaktan, umum müdür, kaymakam gibileri öldürmekten kaçınmamıştı.

Her şeyden öte Ege’de Efeler, elleri kanlı olsa da Egeli için bir güç unsuruydu. En nihayetinde Ege’de Efeler serkeş bir hareket olarak da tanımlansalar da Efeliğin sınıfsallığı, içinden geldiği Ege köylüsünün bir güç ve öç alma sembolüydü. Haksız kararlarla, faili olmadığı suçların cezasını çekerek zulüm gören Ege köylüsü, kendisi zarar görse de Efeleri kendisinden bilmekte, Efeler ile ilgili bir haksızlık durumunda ise devletten diğer Efelerden murad beklemekteydi. Eric Hobswan, Sosyal İsyancılar kitabında, eşkıyanın varlığının ancak sırtını verdiği sosyal sınıfın dertleri ile mümkün olan bir sosyal sözleşme olduğunu anlatır neticede.

Osmanlı’nın saltanatının sallandığı yıllarda, yani 1908 öncesinde, 2. Meşrutiyet’i ilan etmek için, yani müesses nizam’a baş kaldırmak için İttihatçılar Efeler ile görüşür. Amma lakin Ohri’den gelen haberler İttihatçılar ile birlikte gerçekleşecek bir isyana gerek duyurmaz. 1908 öncesinde birlik olup ihtilal yapmayı hedefleyen İttihatçılar mutlak iktidarlarını tesis edip “devletlü” olunca efeler yine düşman ilan edilir. Osmanlı cihan harbine girerken, İttihatçı istibdat galiz bir şekilde Efelerin ve çetelerinin üstüne gelmekte, mezarlarını kırıp ölülerini etrafa saçmaktan, izlerini hatıralarını silmeye çalışmaktan, yani Efeler ile halkın sosyal bağını yok etmekten başka bir şey yapmazlar.

Osmanlı dünya savaşından yenik çıkıp, mütareke dönemi başladığında ise yeni bir düzende, Efeler yine düşmandır. Bu kez ateşkes ve silah bırakma kararına uymamakla suçlanırlar. Silahlarını vermedikleri için hapislere atılırlar. Yunan işgali başladığında hapishanelerde yüzlere efe ve çetesi bulunmaktadır.

Milli mücadele başladığında, eski bir ittihatçı olan, zamanında Abdülhamit’e karşı ihtilal için de aynı dağlarda gezmiş Celal Bayar, bu kez Galip hoca adıyla dağlara çıkar. Yeni devlet, yeni düzen, yeni nizam şeklindeki anlaşmalarla Efeler milli mücadeleye katılır. Ve fakat katiyyen eski alışkanlıklarını bırakmazlar. Demirci Efe’nin milli mücadele zamanında dahi yaptıkları sindirilemez, isyan olarak nitelendirilir. Yine milli mücadelenin başlangıcının kahramanlarından Çerkez Ethem Efe hain ilan edilecek kadar geçinemez de yeni nizamla.

Her şey 5-10 sene içinde olur. 600 senelik bir devlet yıkılırken, yıkıntılarından Türkiye Cumhuriyeti çıkar ve eski devlet düşmanlarının bunda payı vardır bir şekilde. Efelerin yaktıkları köylerin dumanları, dul bıraktıkları asker, vali eşleri eski düzenin, eski devletin dertleri olur. Hem zaman hem Ege hem de devlet değişmiştir. Efelerin yaptığı katliamların anıtları kaderlerine terk edilir, bir süre sonra kendilerinde yok olurlar. Egelinin de eşkıyalarla yapacak bir sözleşmeye ihtiyacı kalmamıştır zaten. Ve böylelikle yeni bir ülke, yeni bir sosyete tesis edilir. Geçmişin acıları hatırlanmaz, Efeler kahramanlıkları ile anılır.

Bugün yine bir devrin kapandığı, yeni bir zamanın başladığı zamandayız. Geçmişin acıları ve yükleri sırtımızda, kabul. Ve fakat ne kadar daha yaşanacak kavgayla? Bir kez barıştık eli silah tutanlarla, zira kederimizin, toprağımızın, göğümüzün ve düşmanımızın aynı olduğunu gördük. Bugün de barışabiliriz. 1930’ların insanlarının sahip oldukları hamiyet elbet de bizde de vardır. Yeni bir ülke, yeni bir nizam için onların yaptıkları gibi kederimizi gömebiliriz kalbimize. Yeter ki barışmaya niyet olsun, yeter ki aynı toprağı aynı göğü paylaştığımızı düşmanımızın aynı olduğunu bilelim, yeter ki eşkıyaların oluşması için yeni eziyetler olmasın. Bir kez yapılıp sonunda barış gelen bir şeyi tekrar yapmaktan çekinmeyelim.