İki gün önce kapak fotoğrafında Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nın fotoğrafı olan Vedat Yazıcı adlı şahıs, sosyal medyada Başak Demirtaş’a yönelik cinsiyetçi bir saldırı gerçekleştirdi. İğrençti.
Başak’a yapılan bu saldırı sonrası başlıktaki etiketle tepkiler dile getirildi. Hemen her kesimden tepki ve Başak’a destek mesajları düştü sosyal medyaya. Bu arada daha önce yeşil topçuların saldırısına uğrayan CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, kendisinden beklendiği üzere, bir dayanışma mesajı paylaştı. Ağzından salyalar akan yaratıklardan biri, Canan’ın mesajına iğrenç bir yorum yaptı. Saldırıya uğrayan bir kadınla dayanışan başka bir kadın aynı saldırıya, şiddete maruz kaldı.
Vedat Yazıcı gözaltına alındı.
Bu olaya biraz yakından baktığımızda, saldırıdan verilen tepkilere kadar birçok ince detayın altını çizmek zorunluluğu doğuyor. Her şeyden önce bu, münferit bir olay değil! Muhalif olan, politika yapan, mücadele eden kadınları, televizyonlardan, gazete köşelerinden, yeşil topçular marifetiyle sosyal medyadan, kadın kimliği üzerinden ötekileştirmek, hedef göstermek, şiddet uygulamak çok sık başvurulan bir yöntem! Canan Kaftancıoğlu, Berna Laçin, Feyza Altun, Nevşin Mengü’yü hedef gösterilmesinin üzerinden çok zaman geçmedi. Peki o tacizcilere ne oldu mesela? Ne kadar ceza al(ma)dılar ki, bir başkası bir başka kadına daha beterini yapmaya cesaret ediyor? Tez elden kınayan Adalet Bakanı, her gün kadınların katledilmesinin de dijital dahil her türlü şiddete uğramasının da en önemli nedenlerinden birinin bakanlığının önündeki kavramın, Ankara’da bir bakanlık adı olmasından ibaret olup kadınlar için karşılığı olmadığının farkında mı acaba? Katillere, tecavüzcülere, istismarcılara mahkemelerde bol keseden dağıtılan erkek adaletin, onları takdir ve teşvik ettiğini görmüyor mu? Tabii ki farkındalar, tabii ki görüyorlar. Bu siyasi iktidarın fikri de zikri de bir! Bunlar değil mi, salgını bahane ederek hırsızı, uğursuzu, tecavüzcüyü, istismarcıyı salıverirken, Başak’ın eşi Selahattin Demirtaş gibi siyasi rehineleri ölümle yüz yüze bırakan?
‘Kadın erkek eşit değildir.’ ‘Kadın iffetli olacak, sokakta kahkaha atmayacak.’ ‘Şort giyiyorsa bağırma, mırıldan’ ‘Bir kereden bir şey olmaz.’ İncilerini döken bu şüreka değil mi? Hocanın dediğini de yaptığını da yapan bir toplum var. Hem dindar hem kindar hem de kadın düşmanı! İstediğiniz bu değil miydi?
Bu saldırıya ilişkin başka bir sıkıntı verilen ‘destekle’ ilgili; birincisi, nefret mesajı yeniden yeniden defalarca paylaşılmış. Bu teşhir etmek değil. İğrenç sözleri dolaşıma sokmak onların istediği bir şey zaten!
İkincisi, Başak, sadece Demirtaş’ın eşi değil. O bir kadın. Kendine ait bir kimliği, bilinci, politik görüşü, mesleği, beden, iradesi vs… olan bir birey. Kimsenin yengesi, emaneti, bacısı, namusu falan değil! Bir anne, bir eş olduğu için değil bir kadın olduğu için şiddete uğradı. Birilerinin eşi ya da annesi olmasaydı daha mı az sahip çıkacaktık? Kadın aileden ibaret değildir diye çok bağıracağız daha, belli!
Haberiniz olsun, Emine Erdoğan ve tüm kadınlara yapılan cinsiyetçi saldırıların da karşısındayız. Erkek egemenliğin, cinsiyetçiliğin, şiddetin sağı solu ortası başı yok maalesef.
Üçüncüsü, kadınları savaş ganimeti olarak gören düşman hukukunun diline, ‘bir adamın karısına, namusuna saldırmak şerefsizliktir.’ diye cevap vermenin bir başka ton lacivert olduğunun farkına varın lütfen!
Evet… Başak Demirtaş yalnız değildir! Hiçbir kadın yalnız değildir! Asla yalnız yürümeyeceğiz!