Birincisi geçen yıl yapılan BAMAD Basın Kampı’na gittiğimde, düzenleyiciler, etkinlik için seçtikleri slogan olan “Yol arıyoruz!” hakkında ne düşündüğümü sormuşlardı.
“Fazla iddialı!” demiştim. “Kurumlar yıkıldı, büyük depremlerin ardından enkazda yol bulmak zordur. Biz olsa olsa kendi patikamızı oluşturabiliriz.”
Onlara en sevdiğim şairlerin başında yer alan Antonio Machado’nun şu dizelerini okumuştum:
“Ey yolcu, tek yol
Bıraktığın ayak izleri, başka bir şey yok;
Ey yolcu, yol yok
Kendi yolunu açarsın yürüdükçe”
Ve eklemiştim:
Bakarsınız zamanla patikalar birleşir, yollar oluşur…
Romantik şövalyeler
Anılarımda da sık sık sözünü ettiğim gibi, nerelerde kimlerle yürüdüğünüz, nerelerde hangi kestirmelere saptığınız hiç unutulmuyor. Siz unutuldu sansanız bile birileri unutmuyor, belgeler unutmuyor, tarih unutmuyor.
O yüzden, genç meslektaşlarıma “doğruları dosdoğru” söylemek misyonundan asla taviz vermemeleri gerektiğini söylüyorum. Zamanın ruhuna aykırı düşse de, yapıyorum bunu.
“Sizler özünde romantik hakikat şövalyelerisiniz!” diyorum. “Farklısınız. İyi ya da kötü yaptıklarınızı bugün fark etmeseler de yarın ederler.”
Dinleyicilerim arasında Narin cinayetinin doğrularını ortaya çıkarmak üzere her şeyi göze alan Ferit Demir de vardı.
Düne kadar onu kimse tanımıyordu. Ama artık herkes hatırlayacak! Çünkü yalanlar kumkumasında doğruları söyledi.
Dijital tufan
Kampı düzenleyen arkadaşlar hazır “yol bulmak”tan vazgeçmiş olacaklar ki, bu yılki sloganlarında “yol açmak”tan söz ediyorlar.
Muhalif televizyonların cezalandırıldığı, Açık Radyo’nun yayın lisansının iptal ettiği, gazetecilerin hapiste çürüdüğü, ekonomik sıkıntıların doruğa çıktığı bir dönemde bu nasıl olacak?
İletişim ekolojisindeki kirlenme evrensel boyutlarda. Para ve örgütlü kötülük, soluduğumuz havaya sürekli zehir basıyor. Güvenilen kurumlar çökmüş, yalan ile doğru eşitlenmiş, yaygaracıların sesi herkesten yüksek çıkmakta. Aydınlanma’nin vadettiği akla dayanan özgür yaşam beklentisi iptal edilmiş, insanlık adeta yeni bir Karanlık Çağ’ın sinyallerini vermekte…
Dijital Tufan dediğim felaket tam da bu. Tufan açıkça ortada! Ama, ne bir Nuh ne de kurtarma teknesi var ufukta.
Yeni teknolojiler
Peki, ne yapabiliriz?
Pes etmek yok.
Egemenlerin kendi amaçları için ellerine geçirdikleri teknolojik olanaklardan biz de yararlanabiliriz örneğin. Yararlanmalıyız!
“Ay, yapay zeka da neymiş, benim kendi zekam var”, ya da “Sosyal medyada işim ne?” türünden snoblukların alemi yok!
En önemli silahları düşmanın eline bırakamayız. Kırıkkale tüfekleriyle kurşun kusan mitralyözlerle başa çıkabilmek mümkün değildir.
Kampın son günündeki son konuşmada beni dinleyen genç arkadaşlara yeni iletişim teknolojilerini en iyi kullananların kendileri olması gerektiğini söyledim. Yapay zeka mı, madem iletişim açısından olağanüstü olanaklar sağlıyor, o halde onu en iyi kullanan biz “romantikler” olmalıyız.
Yoksa rekabet edemez, geride kalır, işimizden oluruz.
İletişim teknolojileri iki yanı keskin bıçaklardır. İyi kullanana hizmet ederler.
Sosyal medya
Ana iletişim mecrası haline gelmiş olan sosyal medyayı küçümseyip ya da küsüp “doğruları dosdoğru söylemek” misyonu adına kullanmaktan vazgeçemeyiz. Oraları, gece gündüz devriye gezen trollere, yalancılara, manyaklara, satılıklara bırakmayız.
Bir atış poligonundayız, karşımızdan hedef olarak asılmış yalan balonları geçiyor. Görevimiz keskin nişancılıktır.
Yalan balonlarını patlatmak, doğruları hatırlatmak işimizdir. Zor, ama onurlu bir iş!