Gebze katliamı oldu bana diyorsunuz ki neden bir şey yazmadın?
O katliamdan bir gün önce hani size anlatmıştım, bir kedicik geldi bana, adını Umut koydum.
Bir gözü gitmişti ama diğeri kurtardık.
Bu eve gelen ilk oğlan çocuğu idi hani.
Umut öldü.
Şöyle söyleyeyim, bu evden çok can geçti.
Her tanıştığınız insan bize aynı duyguyu vermez ya… Hah işte bu da öyle bir şey…
Umut bu dünyada topu topu dört ay var oldu… Son iki ayını benimle geçirdi.
Ama öyle bir manyaktı ki, aynı benim, tanıdığım bir çok insan gibi…
Hem beni sev ne olur sana çok ihtiyacım var derken bir yandan gözü kara, evdeki diğer hayvanlara kafa tutu…
Çırpı bacak boyuna bakmadan.
***
Hep söylerim onlar bize çok şey anlatıyor, öğretiyor.
Umut da tavır , kibir yapmadı.
Tamam kurulu düzene geldim ama derdim hiçbirinizin yerini almak değil, dedi.
Sizden bir farkım yok
Siz de bu eve benim gibi gelmişsiniz.
Paylaşacağımız bir avuç mama. Başımızı okşayacak bir şefkatli el.
Ne gerek var kavgaya…
***
Onlar Tanrı’nın sessiz kulları.
O kadar çabuk ve kolay anlaştılar ki…
Hayvanlarla iç içe olanlar benim gibi öğrendiler ki konuşmak içi sözcüklere gerek yok!
Kedi, köpek, kuş, kirpi, at vs.
Onlar her şeyi aslında anlatabiliyorlar.
İşte bunu öğrenince onları öldürün diye sırıtarak ferman verildiğinde ciğeriniz yanıyor, kalbiniz kanıyor.
O katliam fermanını duyar duymaz içindeki Deccal enerjisi ortaya çıkarıp salyaları akıta akıta can alanlar…
Size okuduğumuz belalar sadece sizin işinize yarıyor. Çünkü siz şeytan tohumusunuz.
O belalar bile sizin yakıtınız.
Lan el kadar kedi yavrusuna ‘dur bu kalan ketamini de şunlara vuralım’ diyecek kadar nasıl bir yaratıksınız?
Bazen çok isyan edesim geliyor ama yine de içimi bozmayacağım.
Size bu izni veren sırıtkanların yok olduğunuzu göreceğiz.
Buna çok inanmak istiyorum.
Yoksa elimde hiçbir şey kalmayacak.
İlahi adalet de yoksa biz neye sarılacağız?
İyi insanlar, bu ülkede o kadar uzun zamandır tek başımıza birbirimize sığındık ki…
Biz niye bu kadar yalnız kaldık?
Niye…