Yunan mitolojisinin en zeki ve hızlı tanrılarından biri olan Hermes, sadece tanrıların habercisi olarak değil, aynı zamanda sınırların ve geçişlerin tanrısı olarak da bilinir
O, rüya ile gerçek, yaşam ile ölüm arasında durur; hem tanrılar hem de insanlar arasında köprü kurar. Hermes’in bu çok yönlü doğası, ona sadece bir tanrı değil, aynı zamanda bir yol gösterici ve habercilik dünyasında ilk temsilci olma niteliğini kazandırır. Modern dünyada da gazetecilerin oynadığı rol, Hermes’in mitolojik kimliğiyle büyük bir benzerlik taşır.
Zeus’un habercisi, tanrıların elçisi… Ayaklarında kanatlarla ve elinde yılanlarla sarılı bir asa tutan, başında miğferiyle ışıldayan genç bir delikanlı olarak tasvir edilir. Yolların, sınırların, eşiğin tanrısıdır o; sürekli hareket halinde, her daim yollarda. Kendisini yolcuların koruyucusu olarak bilinir. Ama sınırların sadece fiziksel olmadığını da gösterir; gece ile gündüzün, bilinç ile bilinçaltının, görünür ile görünmezin arasındaki ince çizgiyi bilir ve bu sınırları aşmak onun özgürlüğüdür.
Hermes, tanrıların mesajlarını çeviren antik çağın ilk simultane tercümanı olarak ölümlülerle ilahi dünya arasında zihinsel bir köprü kurarak “anlam kazası” yaşanmasını önler! Üstelik, tercümanların tanrısı olarak öyle zekidir ki, her dilde bir adım önde, anlamın en gizli köşelerini bile ustalıkla çözer; kelimeleri adeta dans ettirir, zihinlerde hiç sorulmamış soruların bile cevabını bulur.
Hermes’in habercilik görevi, tanrılar arasında sadece mesajları taşımakla kalmamış, aynı zamanda insanların dünyasında bilinmeyenleri aydınlatan bir figür olmuştur. Bu özelliğiyle Hermes, bir nevi antik dünyanın ilk gazetecisi olarak düşünülebilir.
Günümüzde de gazeteciler, toplumun bilinçlenmesi ve doğru bilgiye ulaşması adına aynı şekilde çalışıyor. Doğru bilginin gücünü kullanarak halkı bilgilendiren ve gerçekleri açığa çıkaran gazeteciler, modern dünyanın Hermesleri olarak demokrasinin en önemli unsurlarından biri haline gelmiştir.
Tıpkı Hermes’in tanrılar ve insanlar arasında köprü kurması gibi, gazeteciler de toplum ile gerçekler arasında cesurca bir bağ oluşturuyor. Basın Özgürlüğü ve Medya Araştırmaları Derneği’nin (BAMAD) hafta sonu Seferihisar’da düzenlediği basın kampı, gazetecilerin bu kritik rolünü bir kez daha vurguladı. Türkiye’nin dört bir yanından gazetecilerin katıldığı bu etkinlik, medyanın ne denli güçlü bir araç olduğunu gözler önüne serdi. “Yol Açıyoruz” sloganıyla düzenlenen kamp, gazeteciliğin yalnızca bir meslek olmadığını, aynı zamanda toplumsal bir sorumluluk taşıdığını hatırlattı.
Eğer yolunuz bir gün İzmir’deki Kültür Sanat Fabrikası Arkeoloji Müzesi’ne düşerse, Hermes heykellerini yakından görebilirsiniz. Bu müzede göze çarpan detaylardan biri, Hermes’i betimleyen dört heykelin zarafeti ve cesurluğudur. Helenistik Dönem’e tarihlenen mermer bir Hermes başı, antik dönemin ustalığını yansıtırken; Roma Dönemi’ne ait bronz figürinler de mitolojik tanrının farklı yönlerini gözler önüne seriyor. İlginç olan, bu heykellerde bedenin stilize edilmiş olması, adeta minimal bir dokunuşla yaratılmış figürler arasında sadece Hermes’in erkeklik organının belirgin şekilde vurgulanması. Bu sembolizm, antik sanatın hem estetiğe hem de güce atfettiği anlamı düşündürüyor.
Peki biz İzmirliler, Hermes’in ve bu heykellerin Alsancak Garı’nın yanındaki eski tarihi Tekel binasındaki varlığından neden haberimiz yok? Tıpkı toplumsal mücadelelerin sesini duyurmakta zorlanan habercilerin varlığı gibi, estetiğin ve tarihin bu sessiz tanıkları da arka planda kalmaya mahkûm mu?”