Telefonu her elime aldığımda, acaba hangi kötülüklerin haberini alacağım diye tedirgin oluyorum. Maalesef çok az iyi habere denk geliyorum. Biliyorum, hepimiz aynı yürek sıkıntısı ile sosyal medyanın kapısından giriyoruz.

Her gün işçi cinayetleri, kadın cinayetleri, linç girişimleri… vs. İktidar ve ortaklarının ayrıştırıcı, kavgacı, cinsiyetçi, ötekileştiren, tehditkar, aşağılayan söylemlerini hiç saymıyorum. Her defasında ‘Bu kadar da olmaz. Bu da denmez.’ Demekten bıktık artık. Hayret çıtamız çok yükseldi!

Bir sürü kötü haber içerisinde, başörtülü bir kadının gözaltına alınırken tacize uğraması dikkat çekti. Devlet erkanının polise sahip çıkması ise tepkileri arttırdı. İşin açıkçası, ne habere ne de tacizcinin sahiplenilmesine şaşırdım. Biz solcu, feminist, aktivist kadınlar yani sokakta her an devletle karşı karşıya olan, gözaltına alınan, tutuklanan kadınlar, kolluk kuvvetlerince uygulanan cinsel şiddete maruz kalıyoruz. Kendinde güç bulanlar teşhir ediyor. Suç duyurusunda bulunup, hukuki olarak cezalandırılmaları için mücadele edenlerimiz oluyor. Kadın hareketi de cinsel şiddete uğrayan kadınların davalarını takip etmeye, dayanışma göstermeye ve kamuoyu oluşturmaya gayret ediyor.En son yaşanan olayda da kadın örgütleri ve siyasi partilerin kadın organlarından gelen tepkiler ve dayanışma mesajları oldukça güçlü.

Bu haber bana üç olayı anımsattı:

Birincisi, 90’lı yıllarda sosyalist bir genç kadın iken gözaltında tecavüze uğrayan Sultan Seçik. Sevgili arkadaşımı 3 yıl önce kanserden kaybettik. O dönem işkenceci Sedat Selim Ay tarafından tecavüz edilen Sultan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde davayı kazanmış ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni tazminat ödemeye mahkum ettirmişti. Yıllar sonra işkenceci, İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde önemli bir mevkie getirilerek ödüllendirildi. Bunun üzerine kadınlar oldukça güçlü bir tepki geliştirdiler. Sultan, yaşadıklarını Yıldırım Türker’in köşesinde anlattı. Dönemin Başbakanı Erdoğan, ‘Memurumu yedirtmem!’ dedi. Sahip çıktı.

İkincisi, Gezi İsyanı sırasında İzmir’de gözaltına alınan Elif Kaya, Şakran Cezaevi’nde çıplak arama işkencesine maruz kalmıştı. İşkencenin görüntüleri basına yansımış, yine kadınlar olarak Elif’e sahip çıkmış, ‘Arkadaşımı Merak Ediyorum’ kampanyasını örgütlemiştik.

Üçüncüsü ise, çok genç olduğum zamanlarda bir arkadaşımın benimle paylaştığı deneyim. Eğlenmek için arkadaşlarıyla gittiği bir barda çıkan kavga sonucu karakola götürülen arkadaşım, sarhoş olduğu için detayları hatırlamadığını, ancak kendine geldiğinde polislerin kendisiyle dalga geçtiklerini ve kıyafetlerinin ters giydirildiğini aktarmıştı. İzini kaybettiğim arkadaşım, muhtemelen bu olayı başka kimseye anlatamamış ve belki de kendini suçlayarak bir yaşam sürdürmek zorunda kalmıştı.

Yazdıkça hatırladığım tonlarca vaka var maalesef. Bir de bilmediklerimiz, kadınların anlatamadıkları… Münferit değil yani yaşananlar! Kolluk güçlerinin uyguladığı cinsel şiddet ve iktidarlar tarafından sahiplenilmesi bir politik tutum. Kadın katillerine, tecavüzcülere, çocuk istismarcılarına verilen ‘iyi hal, haksız tahrik indirimleri’ nin erkek egemen zihniyetin sonucu olması gibi!

Son yaşanan olaya dönersek, cinsel şiddeti ‘haklı ve meşru’ göstermeye dönük çabalarla burada da karşılaşıyoruz; ‘Zaten babası Fetöcü. Kendisi proje…’ Bu söylem, ‘Zaten sosyalist, feminist,Kürt,muhalif, örgüt üyesi’ gibi ‘gerekçelerle’ bir yandan tecavüzcüyü, tacizciyi aklamaya çalışırken, bir yandan da toplum nezdinde muhaliflere dönük saldırıları meşrulaştırmayı amaçlıyor.

‘Benim başörtülü bacımmmmm!’ diyenler, başörtülü muhalif olunca, ‘proje’ diyerek, aslında başörtüsü meselesini kadınlar arasında bir ayrıştırma aracı olarak kullandıklarını, bir kez daha gözler önüne seriyorlar. Kendilerinin ortaya attığı ‘Başörtülü-başı açık’ ayrışmasının ekmeğini epeyce yediler. (Bizim de bunda payımız var maalesef. ) Şimdi de ‘Ak başörtülü- kara başörtülü’ yü sahneye koyuyorlar. Tehlikenin farkında mıyız?

Şunu kabul edelim ki, hangi kesimden olursak olalım, kadın olmamız erkek-devlet şiddetinden nasibimizi almamız için yeterli! Nerde şiddete uğramış bir kadın varsa,’Ama’sız, fakat’sız, zaten’siz’ sahip çıkmak, dayanışma göstermek bizi güçlendirir. Şiddet uygulayanların en ağır cezaları almasına vesile olur. Kadın düşmanı cepheyi dağıtır. İhtiyacımız olan tek şey, tüm farklılıklarımızla yan yana durabilmek, mücadeleyi ve dayanışmayı güçlendirmek!

Slogan atıp dağılalım;

YAŞASIN KADIN DAYANIŞMASI!