Ünlü Rus yazar Lev Tolstoy’un kardeşi ile oynadığı bir oyunla ortaya çıkan bir sendrom; ‘Beyaz ayı sendromu’.
Abi Tolstoy’un günlükleri incelendiğinde ortaya çıkmış. Bir gün abi Tolstoy kardeşinden bir şey istemiş:
-‘Şu köşede dur ve aklına sakın beyaz ayıyı getirme.’
Kardeşi ne yaptıysa aklından beyaz ayıyı çıkaramamış. En sonunda da pes etmiş.
Benzer bir örnek de Christopher Nolan’ın senaryosunu yazdığı ve yönettiği ‘Inception (Başlangıç)’ adlı filmde yer alan bir replikten;
-‘Sana filleri düşünme dersem ne düşünürsün?’
- ‘Filleri…’
Tolstoy’un günlüklerinden ortaya çıkan bu oyun sonrası psikoloji literatürüne giren bu sendrom ‘Beyaz Ayı sendromu’ olarak adlandırılmış. Basit olarak; bize yapılmaması gereken bir şey söylendiğinde, bahsi geçen eylemin zihnimizde kalıcılaşması diye tarif edilebilir.
***
Dönelim geçen haftaya. Ülkenin en yüksek tirajına sahip olan Sözcü Gazetesi’nin başyazarı Rahmi Turan, ‘Tokmak’ adlı köşesinde genel başkan olabilecek düzeyde bir CHP’linin sarayda AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı ziyaret ettiğini ve Erdoğan’ın söz konusu kişiye ‘Ülkenin bekası için senin CHP Genel Başkanı olman lazım, ben de bunun için elimden geleni yapacağım.’ dediğini iddia etmişti. Turan aynı yazıda o kişinin ismini açıklayamayacağını söylemişti.
Kısaca sonrasında olanları özetlersek; Turan önce ziyareti gerçekleştirdiğini iddia ettiği ismi açıkladı ve ekledi ‘kaynağımı açıklamak zorunda değilim, açıklamayacağım.’ Bu ifadeden çok kısa süre sonra kaynağını da açıkladı. Turan’ın kaynağı da gazeteciydi ve her ne hikmetse bu kadar önemli bir ‘haber’i kendisi kullanmak yerine başka bir gazeteci ile paylaşmıştı. En son Turan’ın kaynağı da bir açıklama yaptı. Neden haberi kendisinin kullanmadığını bir yazı yazarak anlattı. İkna olan oldu mu bilmiyorum. Benim gördüğüm kadarıyla pek kimse ikna olmadı.
Olayın kurgusuna bakıldığında dahi en amiyane tabirle ‘kumpas’ diye tabir edilebilecek bir olay yaşandı. Neden kumpas demek bu kadar kolay, soru işaretli birkaç maddede açıklayalım:
Yaşandığı iddia edilen olayda özne iki taraf olabilir; ya CHP içerisindeki şu an ki iktidar (yani Kemal Kılıçdaroğlu ve/veya ekibi) ya da CHP içerisindeki muhalefet.
Kemal Kılıçdaroğlu ve/veya ekibinden herhangi biri, yerel seçimler zaferi sonrası bu kadar güçlüyken ve genel iktidara yürürken neden en büyük siyasi rakibi ile pazarlık yapsın? Mantıksız.
CHP’nin muhalif kanadı, parti içindeki rakibi yani Kemal Kılıçdaroğlu’nu devirmek için neden siyasi ‘düşman’ının kucağına otursun? Gereksiz.
Peki bu iki soruyu harmanlayacak ya da ayrı ayrı tüketecek olursak, bu ‘kumpas’tan kim karlı çıkar? Çok basit, hem ülke içi hem de ülke dışı sorunları gün be gün büyüten ve iktidarı ilk defa kaybetmeye bu kadar yakın olan AKP…
Devam edelim, çünkü her yeni bilgi ve her yeni soru yanında yeni soruları getirir. Ancak yukarıdaki üç sorunun ardından sorulacak tek soru kalıyor:
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘Türk basının amiral gemisi’ dediği Sözcü gazetesi bu kumpasın neresinde? Yılmaz Özdil köşesinde, ‘Ben bu gazetede kıç yazarıyım, yazdıklarım sadece beni bağlar. Ama başyazarın yazdıkları gazeteyi bağlar.’ dedi. Sözcü gazetesinin başyazarı üzerinden başlayan bir oyundan bahsediyoruz. Bu ülkenin üzerine bir karabulut gibi çöken 12 Eylül faşist darbesinin komutanı Kenan Evren öldüğünde ‘Anarşiyi durdurdu, hayatları kurtardı, herkese ‘oh’ çektirtti.’ diyen Rahmi Turan’dan.
Şimdi her birimiz köşemize çekilelim ve beyaz ayıyı asla düşünmeyelim…