Beyaz Rusların, Osmanlı topraklarına gelmesi ve özellikle İstanbul civarına yerleşenlerin hayatları pek çok yazıya konu olmuştur. Gelenlerin büyük çoğunluğunun düzenli askeri birliklerden oluşması ve silahları ile birlikte tam teçhizatlı olarak yerleşimlerinin sağlanması ise az bilinen bir gerçekliktir. Kurtuluş savaşının sürdüğü yıllarda gerçekleşen bu olay, Beyaz Ordudan kaçan Tatar süvarilerinin, bir kısmının, Kurtuluş Savaşına katılmasını sağladığı için, ayrı bir önem taşımaktadır. Kızıl Ordu'dan kaçan askerlerin, SSCB nin desteklediği Kurtuluş savaşı saflarına geçmesi, tarihin cilvelerinden birisidir.
Beyaz ordu tanımı, Bolşevik devrime karşı savaşan Rus burjuvazisinin ve toprak sahiplerinin, Çarlık ordusunun kalıntılarını toparlayarak oluşturdukları güçler için kullanılmaktadır. 1917 yılının son aylarında, Rusya'nın güneyinde toparlanan bu askeri güç, başlangıçta 4000 kişiden oluşuyordu. Noçerkassk'tan ve Don Kazaklarından katılımlarla güçlenen ordu 1919 yılında 100 bin kişilik bir mevcudiyete ulaşmıştı. Değişik bölgelerde konuşlanan Beyaz Orduların en önemlileri, Sibirya'daki Amiral Aleksander Kolçak komutasındaki güçler, General Evgeni Miller komutasındakiler ve Estonya'daki General Nikolay Yudeniç'n komutanlığını yaptığı güçlerdi. 1920 yılında, Beyaz Orduların, hem sayıları hem de toplam mevcudiyetleri artmıştı. Kızıl Ordu arşivlerine göre, Estonya, Letonya ve Finlandiya'da 7. Ordu, Batı cephesinde; Litovski Jehilovski ordusu, Polonya Ordusu, Balakhoviç Ordusu vardı. Güney Cephesi, Kafkas Cephesi ve Türkistan'daki Beyaz Ordu birliklerine Güney-Batı bölgesindeki Vrangel komutasındaki orduyu da eklemek gerekir.
Osmanlı topraklarına kaçan Vrangel Ordusu, üç alaylık askeri gücüne, bir piyade bölüğü, bir Kafkas Alayı ve bir topçu bölüğü de eklemişti. Rusya'nın güneyindeki Aleksevey'in komutasındaki ordu, süreç içinde, Denikin'in komutasına geçmişti. 1920 de, Bolşevik güçler karşısında bozguna uğrayan Denikin, Rusya'yı terk etti. Bir ingiliz torpidosuna alınarak İstanbul'a getirildi. Kısa süre sonra Londra'ya geçirildi. İngiltere'nin amacı, Denikin ile SSCB arasında barış yapılmasını sağlayarak, iç muhalefeti devam ettirme arzusuydu. Denikin, gerçekleşmesi olanaksız olan bu teklifi kabul etmedi.
Kırım'da toplanan, Beyaz Ordu artıkları Vrangel komutasında birleştirildi. Ancak, beyaz güçleri destekleyen emperyalist ülkeler de yenilgiyi görmüş, yeni duruma göre pozisyon almaya başlamıştı. Bu yüzden, Vrangel komutasında birleştirilen güçlerin Bolşeviklere karşı mücadele edecek olanakları kalmamıştı. Kızıl Ordu birliklerinin kesin zaferi tartışmaya yer bırakmayacak kadar açıktı. Osmanlı topraklarına nakledilen Vrangel Ordusu olarak bilinen, son Beyaz Ordu buydu.
VRANGEL ORDUSU OSMANLI TOPRAKLARINA GETİRİLDİ
11 Kasım 1920 tarihinde, Beyaz Rus Ordusunun Genel Kurmay Başkanı olan Pyotr Nikolaveyiç Vrangel Kırım yarımadasını terk etme emrini verdi.12 Kasım günü insanlar limanlara koşmaya başladı. Odessa, Novorossiysk, Simperofol, Aluşta ve Yalta limanları da, kaçmaya çalışanlarca doldurulmuştu. Vrangel ordusu, Fransa'nın koruması altına alınmıştı. 13 - 16 Kasım 1920 tarihleri arasında, Sevastopol, Yevpatoriya, Kerç, Feodosiya, Yalta limanlarından ayrılan, 126 adet, askeri ve ticari gemi İstanbul'a doğru yola çıktı. Kayıtlara göre, gemilerde, 145 bin 693 insan ve Çarın damızlık atları bulunuyordu.Geminin içindeki insanlar, Rus, Ermeni, Gürcü, Rum, Yahudi, Çerkes ve diğer halklardan oluşuyordu. İlk gelen beş gemi Moda'ya yanaştı. Geri kalan gemiler 23 Kasıma kadar uzayan bir süre içinde, İstanbul'un değişik limanlarına yanaştılar. Vrangel, Mart 1921 de gelenlerin sayısını 160 bin olarak yazmış, daha sonra 1923 de 145.639 sayısını belirtmiştir.
İstanbul'a yanaşan '' Waldeck-Rousseau'' gemisinde, Beyaz Rus Ordusu ve Fransızlar arasında yapılan toplantıda, Fransız tarafını Kont De Martel ile birlikte Amiral De Bon temsil etmiştir. Rus tarafını ise, General Vrangel ve General Şatilov temsil etmişti. Fransızlar 126 gemiyi kendi bünyelerine katıp, gelen ordunun 69.075.888 frankına el koydular. Karşılığında himaye vaad ettiler.
Vrangel ve Fransızlar, Rus ordusunu 3 bölüme ayırdı. Birinci tugay, General Aleksandr Pavloviç Kutepov'un komutasında 26. 596 mevcutla, Gelibolu'da kurulmuş olan, Fransız askeri kampına yerleştirildi. İkinci tugay, General Fyodor Fyodoroviç Abromov'un komutasındaki Don Kazaklarından oluşuyordu. 14.000 mevcutlu bu tugay, Çatalca, Çilingir, Sancaktepe ve Kabakça'daki Fransız askeri kamplarına dağıtıldı. Üçüncü tugay, General Fostikov'un komutasındaki Kuban Kazaklarından oluşuyordu. Daha sonra gelenlerle birlikte 16.000 mevcudu olan bu tugay Limni adasına yerleştirildi.
1920 Kasımında, Kırım'dan tahliye edilen Beyaz Ordu, Gelibolu'ya yerleştirildi. Ordunun, askeri mevcudiyeti 33 bin kişiden oluşuyordu. Bu ordu Fransız komutanlığına bağlanmıştı. Gelibolu yarımadası Fransa'nın işgali altındaydı. Gelibolu'ya gelen ilk gemiler 22 Kasım 1920 yılında kıyıya yanaştı. 8000 kişilik nüfusu olan şehir 35 bin nüfusu ağırlayacak olanaklara sahip değildi. Gelibolu’ya gelenler arasında, ordu ile bağlantısı bulunmayan, sivil mülteci statüsünde,1.444 kadın ve yaşı 12’den küçük 314 çocuk da vardı.
Yeni gelenler, çamurla kaplı arazilerde yaşam savaşı verdiler. Yerleştirildikleri alan, Gelibolu'ya 6 km uzaklıktaki, Büyükdere vadisiydi. Beyaz Rus Ordusu askerlerinin yerleştirildikleri vadiye '' Dolina Rz'i Smerti '' adı verilmişti. Gül ve ölüm vadisi anlamına geliyordu. Vadi içindeki akarsuyun, her iki yakası, çalı şeklindeki güllerle kaplıydı. Vrangel'in, Fransızlarla yaptığı anlaşma üzerine verilen gıda yardımı, üç ay içinde azaldı. Gelen gıda yardımı, ekmek, şeker, hindistancevizi yağı ve sınırlı sayıda konserveden oluştu. Günlük ekmek istihkakı 100 grama kadar düşmüştü. Beyaz Ruslar, verilen gıdanın, ancak gerekli miktarın % 10 u kadar olduğunu belirtmişlerdir. 1921 Eylül ayında, Fransız komutanlığı, verilen tayın yardımını tamamen kaldırdı. Kızılhaç örgütünün sınırlı yardımının dışında bir kaynak kalmamıştı. Amerikalılar ve İngilizlerden de yardım gelmez olmuştu. Eldeki çok az yiyecek, yardıma muhtaç sivillere veriliyor, askerlerin kendi başının çaresine bakması isteniyordu. Tifo ve Tifüs gibi salgın hastalıklar nedeni ile, kamplarda, her gün, iki veya üç insan ölüyordu. Aralık 1920 verilerine göre, hastanede yatan 317 hastanın, 150 si tifo, 91 tanesi lekeli humma, 9 tanesi çiçek hastasıydı. Ayrıca, kolera vakaları da yaygın olarak görülmekteydi. Gıda yetersizliği, sıtma hastalığı ile birleşince ölümlü vakalar artmıştı. Hastane kayıtlarında yer almasa da, sonradan yayınlanan tanıklılarda, tüberkülozun çok yaygın bir hale geldiğinden bahsedilmektedir. Beyaz Ordu ve onlarla birlikte gelen sivillerin yakalandıkları bulaşıcı hastalıklar, çevrelerindeki yerleşim birimlerine de sıçramıştır. Bu şartlar altında yaşayan askerlerin, komutanlarına küfür etmesinin cezası ise idam olarak belirlenmişti.
Fransızlar, Gelibolu'daki Beyaz Ordu askerlerinin 26. bin kişi olduğunu ve bunlardan subay olanlarına ayda 2 lira, asker olanlarına ise 1 lira verildiğini belirtmişlerdir. Bu paraların, doğrudan, bölgedeki yerli halka transfer olduğunu ve bir zenginleşmeye yol açtığı tespitini de yapmışlardır. Fransızlara göre, ayda 40 bin lira civarında bir para, alış veriş nedeni ile yerli halkın eline geçiyordu.
15 Mayıs 1921 de SSCB den gelen resmi kuryenin raporuna göre, Gelibolu'da, 8000 sivil 25 bin asker olmak üzere 33.000 kişi vardı. Çatalca kampında, 22.000 kişi ve tüm Osmanlı toprağında ise 99.210 Rus bulunmaktaydı. Bunlardan 55 bini askeri personel 44 bini sivil göçmendi.
Zor koşullar altında ezilen askerlerin bir kısmının, birliklerinden silahlı olarak firar edip, Anadolu'daki kurtuluş savaşına katıldığı yolunda bilgiler mevcuttur. Gelibolu'da Beyaz Rus ordusu Ve Kırımlı Askerler başlıklı çalışmada, bu bilgiye yer verilmiştir. Tatar birliklerinin Türkçe konuşabilmesi, onların yerel güçlerle ilişkisini kolaylaştırmıştır. Lapseki'ye geçerek Kurtuluş Savaşı'na katılanların silah ve atları ile birlikte gittiği kayıtlara geçmiştir. Yazılanlara göre, burada siyasal bir tercih söz konusu değildir. Açlık ve salgın hastalıklardan kurtulma ve asker olarak kalma isteğinin neden olduğu yazılmıştır. Bir parça helva çaldığı için kurşuna dizilen Tatar askerlerinin olduğu bilindiğine göre, katı disiplin ve açlığın firarlara yol açtığını düşünmek mantıklıdır. Fransızların, Beyaz Ordu'nun askeri eğitimlerini kesme ültimatomunun yerine getirilmemesi üzerine, Gelibolu'daki Kornilov kuvvetlerine, savaş gemilerinden kurusıkı yaptığı ateşe, Kornilov Alayı'nın gerçek top atışı ile karşılık vermesi üzerine bir Fransız savaş gemisi yara almıştır. Fransız iaşesinin kesilmesinin ve Beyaz Ordunun, Osmanlı topraklarından, bölünerek uzaklaştırılmasının nedenleri arasında, bu olayı da saymak gerekir. Rus Albay Hermitov'un el yazmaları, bu olayı doğrulamaktadır.
1921 yılı ortalarında, Fransızlar için Beyaz Ordu yük olmaya başlamıştı. Askerleri kamptan ayrılıp, sivil olarak başka ülkelere gitmeye özendiren propaganda yapmaya başladılar. 1921 Ağustos ayından itibaren, Gelibolu'dan toplu ayrılmalar başladı. İlk olarak, süvari bölüğü Yugoslavya'ya gönderildi. Drozdovski ve Alekseyevski piyade alayları ve topçu birliği, Reşit Paşa gemisi ile Bulgaristan'a gönderildi. Ağustos sonunda, 4.366 kişilik bir süvari birliği, deniz yoluyla, Sırbistan'a gönderildi. 18 Aralık 1921 de, General Martynov'un 200 kişilik bölüğü dışında kimse kalmamıştı. Bu gurup 1923 de, karayolu ile Yugoslavya'ya gitti.
Gelibolu'daki Beyaz Rus Ordusu'nun varlığı 1921 yılında başlamış 1923 yılında sonlanmıştır.
Yararlanılan kaynaklar :
- Rusça Kaynaklarda Gelibolu ve Beyaz Ruslar - Kezban Acar - Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı, yıl 14, Bahar 2016, Sayı 20,
- Tarihe Bir Bakış : Gelibolu'da Rus Ordusu - Aydın İbrahimov - Dağarcık Türkiye - 1 Haziran 2010
- Gelibolu'da Beyaz Rus Ordusu ve Kırımlı Askerler - Mehmet Günaydın, Elmira Günaydın, Süleyman Öngel