Üzerine çok şey söylenebilir. Ama bence olabileceklerin en kötüsü oldu: ’Darbe’ ihtimalinden kurtulmuş bir ‘Başkan Adayı’mız var artık.

Okuduğu şiir nedeniyle cezaevine girmesi üzerinden 10 yıl konuşma metni hazırlanan bir ‘aday’, bu son yaşananlar üzerinden kaç yıl konuşur?

Kulaklarımızda çınlıyor söyleyecekleri!

Tüm bunlara vesile olup, darbe-marbe işlerine girişip, muhterem adayımızın elini kuvvetlendiren  "ne kadar insan varsa, evlerine ateşler sal, yerin dibine batır, en yakın zamanda kahr u perişan eyle. Kim olursa olsun, zırvasından zirvesine kadar hepsini yerin dibine batır Allah'ım"  *

***

Gerçek ya da ‘tiyatro’… Henüz bilemiyoruz. Belki de bazı şeyleri uzunca süre tam olarak bilemeyeceğiz. Ama o akşam adrenalini yüksek bir film izler gibi izledik tüm olup bitenleri.

Kuşkusuz daha söylenecek çok şey var üzerine. Ama ilk elden birkaç not paylaşmak istiyorum:

-Kesinlikle darbe karşıtı olduğuna emin olduğum, ama yine de ‘Ondan kurtulur muyuz acaba?’ diye içinden geçiren, genç-yaşlı, kadın-erkek birçok tanıdığım olduğunu fark ettim. Kendileri de bunun politik olarak yanlış olduğunun farkında… Yalnız, yönetenler de şunu fark etmeli; -Bülent Arınç’ın da bir ara dediği gibi- çok büyük bir kitle, AKP’den nefret ediyor ve bu nefret her geçen gün büyüyor.

- Gezi’den bu yana, bolca ‘Kendi iktidarı için iç savaş çıkarmayı dahi göze alırlar, memleketi iç savaşa sürüklüyorlar, hazırlık yapıyorlar’ tespitleri yapılıyordu. Kötü bir deneyimle yaşayıp gördük ki, o tespitler hiç de komplo teorisi falan değilmiş. Hatta Gezi’nin ‘acemi’ palalı esnafları gitmiş, ‘silahlı’ ‘kafa kesme’li, ‘sakallı’ özel milisler gelmiş. Tecrübelerinin kaynağı nedir bilemeyeceğiz ama (!) gayet de tecrübeliler; savaşta, kesmekte… Ve biz onlarla yaşamaya, aynı mahallede oturup, aynı otobüse binmeye falan devam edeceğiz, bir sonraki ‘seans’a kadar…

- O kötü film sırasında, bolca ‘Bu ülkede artık yaşanmaz’, ‘Bu ülkeden nefret eder oldum, gitmek istiyorum’  paylaşımları, ‘İşte iltica etmek için 8 güzel ülke’ ve ‘Bekle beni Kanada, Çare Uruguay’ onediolu linkleri gördük. Çoğunluğu ‘laik’ arkadaşlardan… İşin tuhafı, bunların bir kısmı, bir hafta öncesine kadar Suriyelilere ‘Neden kaçtınız, savaşıp vatanınızı savunsaydınız ya’ ‘artistliği’ yapanlardı… Bir kez daha altını kalınca çizmek gerekir ki, ‘hepimiz mülteci adayıyız’ bu topraklarda…

- Gazetede çalışırken, yine bolca, ‘Konak Meydanı’nı gördünüz mü? Şöyle yapmışlar, böyle yapmışlar’ diye yazanlar oluyor. Ya da sosyal medyadan tepkileri görüyoruz. Evde zor tutulduğu iddia edilen yüzde 50’nin belki yüzde 3’ü, 5’i bile denilemeyecek kadar az ama ‘militan’ ‘radikal’ ‘tecrübeli’ bir ‘kitle’nin ‘demokrasi nöbeti’ne milyonlar inanmıyor. Bunu da çok kısa süre sonra daha yüksek sesle dillendirenler çıkacaktır; onlar da biliyorlar. Ama en çok da ‘yeter ulan yeter’ deme ihtimali her daim cepte duran, 3 yıl öncenin ‘Gezi’ci ‘kabusu’ndan korkuyorlar. ‘Korkuyorlar’ demişken, FETÖ metö bir yana, ilk fırsatta da o ‘kabus’un üzerine çullanacaklar.

-Tarihi Saat Kulesi’nin çalınan saati, en az yıkılan Müzisyen heykeli kadar semboldür artık. Neyin sembolü? Hiçbir demokratik talebi dillendirmemelerine rağmen, devlet bütçesinden toplu SMS’ler ve gençlere gönderilen bedava kontörlerle kitle tutmaya çalışan, satırlı, sakallı, saldırgan, idamcı bir güruhun hiçbir şekilde ülkenin demokratikleşmesine katkı sunamayacağının…

 -Demokratikleşme, ilerici talepler uğruna, öyle sırtını devlete-polise falan yaslamadan, bedel ödemeyi göze alarak, birlikte verilen mücadele ile elde edilir. Bunun en güzel örneğini, diktatörleri tanklı-tüfekli-helikopterli darbecilerin korkuttuğundan daha çok korkutan, gaz maskesi dışında bir şeyi olmayan gençler gösterdi. Şöyle bir durup, Konak Meydanı’nda ‘Yeni Türkiye’nin Demokrasi Mücahitleri’nin hal tavır ve hareketlerini kısa süre seyreden herkes ayırımına varacaktır bu keskin farkın…

- İlk elden ‘Yazmasam olmazdı’ diyeceğim notlarım bunlar. Bağlayamadım ve ‘başlık bulamadım’ ama  elbet bir gün yine, ‘bir bildiği var bu çocukların’ denilen çocuklar, tekrar gösterecektir, darbecilere de diktatörlük heveslilerine de demokrasinin nasıl kazanıldığını… 

 

*Bedduanın sahibi Fettullah Gülen