Merhaba Sevgili Ömer,

Sana bu kadar çabuk yazacağımı düşünmemiştim. Gerçi arada bir, neredeyse her yazıya oturuşumda Ödemiş de düşüyordu aklıma. Bir ateş alımı varıp geliyordum. Elbette düşsel bir yolculuktu bu benim için. Değilse Ödemiş’in kapısı çalınır da senden/ dostlardan bir merhaba olsun esirgenir miydi?

Bir kent, bir mekân ancak oradan kalkıp kapınıza koşan bir dost selamıyla güzel olur; sizi yeniden çağırır, anılmaya/ anlatılmaya değer; içselleştirilir, sizin olur.

Yıllar önceydi Ödemiş’e ilk varışım. Çok eski dostlarım Nahide-Mehmet Bakal; Ovakent’e, Bademiye’ye çağırmışlardı. Senin, “Tmolos”un düşlerini kurduğun yıllar...

Sonra benden önce davranıp Ödemiş’ten ses vermelerin. Ortak dostlarla gidip gelen selamlar. “Tmolos”un, Anadolu’nun çoban ateşleri arasına katılışının hemen ardından Ülkü Başsoy’un Emin Başaranbilek, Rahim Gür ve başka dostların yanı sıra senin de katkınla çocuklarımız-gençlerimiz için düzenlediği Savaş-Recep Başsoy Türkçemize Özen Dil-Yazın Ödülleri...” Ve güzelim Birgi’de akşamüstü sohbetleri...

Şimdi bunları yazarken sözcük trenim aldı beni, Vefa İstasyonuna götürdü. 30 Ocak 2019’a... Adını (Ömer Akşahan’ı) üç sözcükle tanımlamıştık: “Yaşam Boyu Edebiyat!” O akşam “Kırık Tebeşir’den Tmolos’a” hep içinde olduğun edebiyatla yolculuğunu konuşmuştu dostların: Bekir Keskin, Mehmet Özcan, Mustafa Ali Kasap, Oğuz Tümbaş... Şiirlerine Mehmet Genç’le Özlem Tezcan Dertsiz ses vermişlerdi. Mehmet Ümit Görgülü’nün bağlaması eşliğinde türkülerimizi senin için söylemiştik o gece.

Bu tren niye durmaz durduğu yerde? Aldı başını, vardı Ödemiş’e. Geçen yılın ocak ayının soğuk bir gününde, bir ikindi vakti, çalmadan açılan kapısından süzülmüştük Mustafa Ali Kasap’ın atölyesine. İnce bellide tavşankanı çaylarımızı yudumlarken zaman niye böyle koşuyor telaşına kapılmıştım. Bir sen anlatmıştın, bir Mustafa Ali almıştı sözü. O duvarlarında kadın efe resimlerinin gülümsediği atölye, sanki senindi de. Her köşesinde soluğun arkadaş olmuştu Mustafa Ali’nin eşsiz fırça darbelerine, renklerine...

Ödemiş Yıldız Kent Arşivi ve Müzesinin kütüphanesindeki çekim geldi aklıma... Sen güzel güzel anlatırken ben kütüphane raflarını yakından görmek hevesiyle dolaşmaya kalkışınca görüntüm aynaya düşmüş, bir çuval inciri berbat etmiştim. Oğuz (Tümbaş) abi koltuğunda sakince yorgunluk gidermekte, Eşref Karadağ bir şeyler okumaktayken Bahri (Karaduman) abiyle Osman (Akbaşak) el kol hareketleriyle beni durdurmaya çabalamışlar ama gören kim? Sonunda sevgili Osman kamerayı durdurmuş, sen sakince, “Olsun, ne yapalım, bir daha anlatırım. Hem bakarsın daha iyi olur bu kez!” deyivermiştin. Anlatmayı da seviyordun; yazmayı, sınıfta olmayı, oradan oraya durmaksızın koşmayı sevdiğin kadar.

Küçük kentlerde, kasabalarda karın doyurmayı hep sevmişimdir. O gün öğle yemeği için vardığımızda ne güzel karşılamıştı dostların seni, “Ömer Hocam hoş geldiniz! Buyur Ömer Abi...” seslenişleri arasında. Ödemiş köftelerin üstüne sade kahveleri de yudumlayınca bir fincan kahvenin hatırını da tazelemiştik.

O gün bir kez daha anımsatmıştın “Tmolos”a çağrını. Oysa ne zaman, nerede karşılaşsak/ buluşsak “‘Tmolos’ seni de bekliyor!” cümlen eşlik etmişti gülümsemene. Şurası burası, deresi tepesi derken onca zamandır ihmal etmiştim “Tmolos”un kapısını tıklatmayı. Şimdi buradan bakınca seviniyorum bu son uyarını yanıtsız bırakmadığıma. 2019 Nisan ortalarında yolladığım ilk yazımı (“Hayat Bir Gündür”) “Tmolos” sayfalarında görmek sevindirmişti beni. Arkası geldi. Artık “Tmolos”un kadrosundaydım, öyle saydım.

Gerek o çekim günü gerekse Vefa İstasyonu akşamının sonunda yaptığın kısa konuşmada sevgili çocukların için kurduğum “Çok memnunum onlardan!” tümcesi şiirinden izinsiz kaçmış bir dize gibiydi. Edebiyata, yazıya duyduğun sevginin yanı başında seninle ve aşkla yürüyen eşine; yeni şiirlerin saydığın torunlarına (yalnız onlara mı, dünyanın bütün çocuklarına) teşekkür ederken gözünde gördüğümüz ışık ne güzeldi!

Sevgili Dost,

“Bir akarsu oldun fırtına ormanlarında akan, yemyeşil yıldızı delip geçen; bir ağaç oldun ne zaman dal kırılsa sancı gibi toprağa düşen; bir bulut oldun çocuklar koştu ardından; bir çocuk oldun kırlarda deli dolu, tombul al yanaklı yalınayak... Ve kendin oldun, geceye inat yaktın tüm mumları!”

Dostların bir ağızdan seslendi: Kendi büstünü çoktan yapmıştır o sevgiyle, umutla, şiirle; inatla, kararlılıkla; çocuklarla!

........................

Ömer Akşahan (şair, yazar, yayıncı/ 26 Ocak 1953-23 Mart 2020)

2 “Olabilseydim” şiirinin esiniyle (“Söz Atlası”, Ömer Akşahan, şiir, Tmolos Yayınları, Haziran 2015, Ödemiş)