Bu uydurulan ‘Yeni Türkiye’ safsatası her hayalimiz gibi emeklilik düşlerimizi de mundar etti.

18 yaşımızdan beri eşek gibi çalıştık, şimdi bey gibi yayılacaktık. Bir elimiz yağda bir elimiz balda, tatil programları yapacaktık. (Bu arada canım eşekler😊)
Büyüklerimizden öyle gördük. Anne ve babamın bir arkadaş grupları vardı. Hemen hemen herkes esnaf ve memurdu. Kimse de öyle dededen zengin falan değildi. Ama her ailenin hem bir evi hem de bir arabası vardı. Tofaş, Anadol falan ama vardı işte.

Sonra emekli oldukça hepsi birer mütevazı yazlık sahibi de oldu.
Tıpkı benim ailem gibi.

Yani şimdiki gençler inanamayacak ama emekli ikramiyeleriyle ev, araba alınırdı. Emekli maaşıyla bol bol seyahat edilirdi.
Şimdi yumurtayı, peyniri zor alıyoruz. Etin tadını unuttuk.

Emekli olup rahat bir hayat hayal ederken, Türkiye'nin ekonomik koşulları bizi yeni bir yaşam tarzına "teşvik" etti!
Evet, bahsettiğim şey veganlık! Ve işte size naçizane hazırladığım mini, zorunlu geçiş rehberi:

1 -Yumurta: Altın Değerinde Bir Hazinenin Peşinde:

Artık yumurta alırken iki kere düşünmek zorunda değiliz, çünkü üçüncü kez düşündüğümüzde fiyatı bir kez daha artmış oluyor. Yumurta almak, altın almak gibi bir strateji gerektiriyor. "Acaba bugün mü alsam, yoksa yarın fiyat düşer mi?" diye düşünürken, kendinizi bir borsa analisti gibi hissedebilirsiniz.

2-Peynir: Lüksün Yeni Adı

Peynir artık lüks tüketim kategorisinde. Kahvaltıda peynir yerine, "peynir tadında" şeyler yemeyi öğreniyoruz. Ben son zamanlarda ucuz market sütünden kendi lorumu yapmaya başladım. İçine, kekik, çörek otu falan da atıyorum fena olmuyor. Çünkü bir kilo peynire 500 lira vermeyi, alabilecek de olsam sinirlerim kaldırmıyor! Belki de bir gün, peynir yerine peynir resmine bakarak kahvaltı yapacağız. Hayal gücümüzü zorlamak, bizi daha yaratıcı yapıyor!

3-Et: Hayalini Kur, Tadını Unut

Et fiyatları o kadar yüksek ki, artık et yemek bir hayal oldu. Ama merak etmeyin, bu durum bizi veganlığa zorunlu bir geçiş yapmaya itiyor. Et yerine, "et tadında" sebzeler yemeyi öğreniyoruz. Patlıcanı, mantarı marine edip, "Acaba bu biftek mi? Kuş başı et mi?" diye kendimizi kandırmaya çalışıyoruz. Başarı oranımız düşük olsa da, en azından deniyoruz!

4-Sebze ve Meyve: Şans Oyunu

Sebze ve meyve alırken, bir şans oyunu oynuyormuş gibi hissediyoruz. "Bugün domates kaça?" diye sormak, bir rulet masasına oturmak gibi. Ama unutmayın, şansınız yaver giderse, belki de indirimde bir brokoli yakalarsınız! Sarımsak ya sarımsak! İnsan sarımsak alırken bile düşünür mü? Eskiden bir bağ alırdık şimdi neredeyse diş diş satılacak.

5-Tasarruf Yöntemleri: Yaratıcılık Sınır Tanımaz

Tasarruf yapmak için yeni yöntemler geliştiriyoruz. Örneğin, market alışverişi yaparken, sepete attığımız her ürün için "Buna gerçekten ihtiyacım var mı?" diye sorguluyoruz. Bu sorgulama süreci, bizi daha bilinçli tüketiciler yapıyor. Ayrıca, marketten çıkınca aval aval incelediğimiz fiş ve ‘ben bu kadar para tutacak ne aldım lan?’ diye öylece kaldığımız sessiz anlar, bir nevi meditasyon keyfi yaşatıyor.

6-Veganlık: Zorunlu Bir Yaşam Tarzı

Veganlık, artık bir tercih değil, bir zorunluluk haline geldi. Ama bu durum bizi daha sağlıklı bir yaşama yönlendiriyor. Sebzelerle dost olmayı öğreniyoruz. Belki de bir gün, "Eskiden et yerdik" diye anlatacağımız hikayelerimiz olacak!

7-Mizah: Hayatta Kalma Aracı

Son olarak, mizah en büyük hayatta kalma aracımız. ‘Gülmek en devrimci eylem’ ve her şeye rağmen hayata pozitif bakmamızı sağlıyor. Ekonomik koşullar ne kadar zor olursa olsun, mizah sayesinde birbirimize destek oluyoruz. "Enginar alamıyorsak, kahkahalarımız lezzetli olsun!" diyoruz.