Bu günlerde sakin bir kaos yaşıyoruz hep birlikte. Rutinimiz bozuldu ve yeni bir düzene doğru evriliyor dünya. Çok uzun zamandan beri süren ve alıştığımız bir düzenle ilerliyordu her şey ve neredeyse birbirinin aynı günler, peş peşe sıralanırken; günümüz insanı ezberlediği düzen içerisinde devinip duruyor, en kaba tabirle canı sıkılıyordu. Canı sıkılan kahramanımız, değişiklik istiyor ve istediği değişikliği de kafasına göre yapıyordu. Kaçınılmaz olan gerçekleşti ve bu yeni düzende insanın kimliği de değişime zorlanıyor.
Yeni düzenin oluşması ve rutinin kırılması tüm sanat dallarının ilgisini çeken bir arzu nesnesi olarak, sanat icracılarının da ağızlarını sulandırmıştır tüm zamanlarda. Tabii tiyatro insanlarının da… Bu mevcut düzende mecburen içine dönmüş insanı anlatmak hem çok çekici hem de karanlık bir dehlize doğru çekecektir yeni yazılacak metinleri. Çünkü çatışma tiyatronun ve oyunsu tüm süreçlerin olmazsa olmazı olarak sahnenin başköşesinde yerini almıştır her zaman. İnsan tüm zamanlarda can sıkıntısından muzdarip olmuş ve yeni keşifler için harekete geçmiştir. Neredeyse tüm eski öyküler, kahramanımızın eski düzen içerisinden çıkıp, yeni bir düzen keşfine doğru yolculuğundan bahseder. Vlademir Propp, Masalın Biçim Bilimi adlı kitabında yaklaşık 500 masal üzerinden bir inceleme yapmış ve masalların ortak anlatım üsluplarını derlemiştir. Bu masalların birçoğu kahramanın evden ayrılmasıyla, başına musallat olmuş bir düşmanı alt etmek için bir yola çıkmasıyla başlar ve genelde kahraman hedefini gerçekleştirir, düşmanını alt eder ve bu sürecin sonunda ya yeni bir ev edinir ya da evine geri döner. Hem kahraman bu yolculuktan edindikleriyle yeni bir insana dönüşmüş hem de dilden dile anlatılacak, yol gösterecek yeni bir öyküsü olmuştur.
Kahramanımız bu kez işleri batırdı ve evine erken dönmek hatta evine hapsedilmek zorunda bırakıldı. Çünkü asıl amacı olan evini korumayı başaramadı. Dünya çok uzun zamandır çığlık çığlığa bağırırken, sesini duymadı ve bireysel zehirlenmesinin tadını çıkarmaya devam etti. Dünyayı sadece kendi eviymiş gibi gören insan, hayvanlara eziyet ederek, bitkilere hediyelik eşya muamelesi yaparak, kendi türüne bile yabancılaşarak, bencilliğini körükledikçe körükledi. Dünya bir sömürü evrenine dönüşürken kendine korunaklı alanlar yaratmanın derdine düştü. Kendinden başka kimseden ve hiçbir şeyden sorumlu değilsin düşüncesi, hâkimiyeti altına aldı tüm insanlığı. Evrensel bir kendini mutlu et yalanının içinde debelenip duruyordu uzun süredir. Şimdi alıştığı düzeni bozulan insan, birkaç aydır yeni ve daha sıkıcı bir rutinin içine sürüklendi. Üstelik düşmanını yenmek için evden ayrılmak her zamankinden daha tehlikeli. Novalis ‘bütün dönüşler yuvayadır’ der. Mecburen yuvasına dönen kahramanımız, bu kez yuvadan ayrılırken yaşadığı dünyanın asıl yuvası olduğunun farkına vararak çıkmalıdır yola. Tüm yeryüzünün, yaşayan her bir canlının paydaşı olduğu düşüncesi çıktığı yolda tek mihmandarı olmalıdır.
Bundan sonra yazılacak tüm metinlerde, anlatılacak öykülerde bu evinden tekrar ayrılacak olan kahraman anlatılacaktır. Hala her şey aynılığıyla bakiyse, ne kahraman değişir ne de onun bir süre sonra anlatacak kimseyi bulamayacağımız öyküsü.