Foça, Ege kıyılarının en eski tarihine sahip nadir ilçelerinden biridir. Bu manada her yol asırlar boyu kentin kuruluş merkezi olan Büyükdeniz’e çıkmıştır. Katır, eşek, at ve deve ile taşınan zeytin, tütün, pamuk, üzüm ve diğer tarım ürünleri Yeni Foça’dan süzülerek dağ yollarından önce Sazlıca’ya, oradan Kartdere’ye varır, buralarda molalar verildikten sonra nihayet Komando Okulu arazisi üstünden geçerek Katırcı tepesinin yanından Foça’ya getirilirdi. Hatta Kırk Damlardan çıkarılan taşlar, usta ellerde kapı ve pencere sövelerine dönüştükten sonra, katır gibi güçlü hayvanların sırtına sarılır, aynı yoldan Foça’ya ulaşırdı. Bu işler deniz yoluyla da yapılırdı ama herkeste tekne yoktu. Ayrıca havalar da tekne için her zaman müsait olmazdı.
Sırtına söve taşları sarılmış hayvanlar inşaatların yolunu tutar; çiftçiler ise bağ, bahçe, tarla ve zeytinlikten topladıkları hasatları evlerine götürürlerdi.
Ayrıca bir de develi tüccarlar vardı. Onlar da kuzeyden gelip güneye giderken ya da güneyden gelip kuzeye giderken Foça ve Yeni Foça’ya uğramadan geçmezlerdi. Satılmak üzere sırtı ürün yüklü develer 115 no’lu sokaktan geçerek, şimdi Cumhuriyet Meydanı olan alandaki, asırlar boyu varlığını sürdüren çarşıya getirilirdi. Hayvanlar ise (şimdi Turizm Müdürlüğü’nün bitişiğindeki WC’nin bulunduğu yerde) Ahmet Ağanın Hanına bırakılır, handa hayvanlara yem verilir, isteyenin ise hayvanına nal takılırdı. Mevcut iki hamamın ziyaretçileri sadece uzak yoldan gelen yolcular değildi. O dönem gençlerinin en büyük eğlencesi, şarkılı türkülü hamam ziyaretleriydi. Hamam, Foça’da kent kültürünün aynasıydı. Manisa, Menemen, İzmir’den gelen mallar Foça’ya yüksek yaylı at arabası ve develerin sırtında Gediz’in sığ yerlerinden geçerek Ilıpınar’a ulaştırılırdı. Yol kenarındaki çeşmenin başında verilen moladan sonra, şimdi yerinde yeller esen ancak o zamanlar Foça’nın en büyük köyü olan Şehr- Kebir (Işıklar) içinden Bağlararası’ndan (Eski Bağarasından önceki Bağlararası diye anılan Foça’nın arka bahçesi olan mevki, halk arasında Camili mağra, daha da açıkçası “Camili Mera”) Pers Mezar Anıtı önünden Söğütcük’e (Açık Tarım Ceza Evinin bulunduğu Alan), oradan Hacı Liman’a ve en nihayet Yeni Mezarlık yolundan tepe aşılarak Eski Su Deposunun yanından kıvrılarak (Atatürk Mahallesi 99.sokaktan) Büyükdeniz Çarşısına ulaşılırdı.
Kamyonların çok nadir olduğu dönemde haftada 2-3 kere olmak üzere İzmir’den un, gıda, sebze, meyve ve daha pek çok şey “Tayyar”, “Uşak” veya “Mudanya” vapurlarıyla Uzunada, Karaburun üzerinden Büyükdeniz’deki limana getirilirdi. Vapurlarda en çok esnaflar taşımacılık yapardı. İçlerinden bazıları vapurun İzmir’den hareket etmesiyle birlikte başlardı içmeye. Foça’ya gelindiğinde önce, ayakta duramayacak kadar sallananlar sarhoşlar, vapurun vinciyle indirilirdi. Ardından getirdikleri ürünler vinçe konulurdu. Vinç ile Büyükdeniz Limanına indirilen başta un çuvalları olmak üzere tüm gıda ve diğer ürünler, meşin kaplı arka yastığı olan hamal semeri donanımlı hamallar marifetiyle dükkanlara dağıtılırdı. Bir çuval unun, Küçükdeniz’deki Behlül Fırınına taşıma ücreti 15 kuruştu. (900 gram ekmeğin 30 kuruş olduğu yıllar)
Büyükdeniz Çarşısı, sosyal yaşam için Foça’nın her şeyiydi. Türk, Rum, Yahudi, Cenevizli esnafların, tüccarların birbirini ötekileştirmeden, kardeşlik içinde bir arada yaşadığı yerdi. İbadetlerini herkes kendi inancına göre Büyükdeniz’deki Camilerde, Kiliselerde, Sinagogda yapardı.
Hükümet Konağı, Adliye, Cezaevi, Askerlik Şubesi, PTT Binası, Belediye, Liman Müdürlüğü, Sağlık İşleri Müdürlüğü, Gümrük Müdürlüğü, Jandarma, Maliye’de olmak üzere kamu binalarının tamamı Büyükdeniz’in sahilinde bulunuyordu. Ziraat Bankası ilk defa İz-Su’nun karşısında açıldı. Binaların en büyük olanları da deniz kıyısında bulunan 2 adet tuz deposuydu. Birisi yıkıldı; önce otobüs durağı, sonra Kaymakam Lojmanı, Jandarma binası ve geri kalan kısmı ise (Şimdiki Konyalı) Belediye’ye tahsis edildi. Diğeri de aynı sonu yaşadı. Yıkılan ikinci tuz deposunun yerine Yeni Kaymakamlık binası, Tekel Deposu (Şimdiki Emniyet Müdürlüğü) yapıldı.
Resmi Bayramlar Celile Hanım Köşkünün önünde yapılırdı. Taksi durağının bulunduğu alanda 1 Rum, 1 Türk Okulunda çocuklar eğitiliyordu. Otobüs durağı Konyalı’nın yerindeydi. Bir akşam, bir de sabah sefer yaparlar, mahalle aralarından yolcu alır yolcu indirirlerdi.
Çarşının en ağır esnaf abilerinden birisi Halil Ağa idi. Gramofonlu, taş plaklı nargile kıraathanesi işletirdi. Halil ağanın üç oğlu vardı. Hasan Basri, Mehmet Tevfik, Hüseyin Cavit bakkaliye, manifatura, fırın işletmeciliği yaparlardı. Ekrem’in meyhane, Muhittin’in lokanta, Ahçı Mustafa’nın mekanı, İsmail Yirmibeşoğlu kıraathanesi ve aynı zamanda fotoğrafhanesi, Foto İdris Çapcı, Nazım Söylemezoğlu (önce bakkal, ardından ilk gazete bayiliği, ilk Singer dikiş makinaları bayiliği, ilk Arçelik bayiliği), Kaymaklı ballı yoğurdu ile meşhur Etem Mete, Hasan Aksoy (Bakkal), Semerci Hüseyin, İsmetpaşa mahallesinin en uzun süre muhtarlığını yapan Bakkal Mahmut Irmak, Bakkal Halil Özel, Marangoz Hüseyin, Demirci Çelekut Hüseyin, 115 sokağın diğer ucunda bulunan önce Bakkal ve Manifaturacı, sonra zeytinyağı tüccarı Cemil Midilli, Mehmet Sopalı, çarşıya bir dönem hayat verdiler.
Çarşı içinde bulunan evlerinde huzur içinde yaşayan Mukaddes Hanım, Niyazi dede, İsmet İnönü’nün sütkardeşi olan Molla Ayşe, çarşının sevimli ve saygılı insanlarıydı.
Hayatın çarkları burada döner, her şey burada yaşanırdı. O yıllarda şimdiki meydanda bulunan ve asırlardır Foça’nın mihenk taşı olarak Foça’da yaşama renk katan Foça taşından yapılmış dükkanlar “meydan” yapılma gerekçesiyle kamulaştırıldı ve yıkıldı.
Meydanlar, şehirler için elbette vazgeçilmezdir. Ve şehirlerde meydan için her daim çok seçenek vardır. Bu çok doğrudur. Ancak öteki doğru, daha önemlidir. Meydan için bile olsa, tarihi doku ve tarihi değeri olan, nitelikli taş işçiliği ile yapılmış okul, han, hamam, dükkân ve diğer binalar yıkılmamalıydı. Hele hele Tuz depoları hiç yıkılmamalıydı. Restore edilmeli, başka bir şekilde (Müze, salon, sinema, tiyatro ya da turistik işletmeler olarak) değerlendirilmeliydi. Mesela Atatürk Anıtından Fatih Camiine giderken sağda bulunan boşluktaki, Foçalı Molla Ayşe’nin annesinden süt içtiği ve Molla Ayşe’nin sütkardeşi olduğu bilinen İsmet İnönü’nün kısa da olsa bebekliğini yaşadığı ev hiç ama hiç yıkılmamalıydı. Aksine İnönü Müzesi olarak Foça’ya kazandırılmalıydı. Umarım eski yanlışlardan ders alınır ve Foça’da benzer olaylar bir daha yaşamaz.
Kent bilinci kentin tarihine sahip çıkmakla başlar.
Kaynak Kişiler: Ali Kaya, Süleyman Ege, Mahmut Irmak, Nalan Karaca