93’ün Eylül ayının ortalarıydı. Çalışma odamdan ofisimize iki yabancı bayanın geldiğini gördüm. Rehberlerimizden birine “Acentanızın yöneticisi ile tanışmak istiyoruz” dediler. Rehber, beni işaret etti. Yerimden kalktım yanlarına gittim. Ayak üstü “hoş geldiniz” dedim. İçlerinden biri kendini şirkete temsilen imzaya yetkili Estella ve arkadaşını ise Jutta olarak tanıttı. Hemen ardından “Zamanımız çok kısa, Finlandiya’dan geliyoruz. Aurinko Matkat seyahat acentasının temsilcileriyiz. Tüm gün Foça’da acenteniz de dahil olmak üzere araştırma yaptık. 1994 yılında Foça’ya turist getirmeyi planlıyoruz. Bizimle çalışır mısınız” diye başlayan sohbet kısa sürede “sözlü anlaşmaya” dönüştü. Otellerden alınacak oda sayıları, fiyatlar, rehberlik ücretleri, Foça çıkışlı turlar transferler gibi konular hakkında karar almak için zaman kalmamıştı. Tüm bunları görüşmek üzere şirketin merkezinin bulunduğu Helsinki /Finlandiya’ya davet edildim. Ardından dışarıda bekleyen arabaya binerek havaalanına gittiler. Kendilerini uğurladıktan sonra çok kısa sürede geliştirilmiş bir çalışma programı hazırladık. Hangi otelden, hangi ücretle kaç oda alacağımızı alt alta yazdık. Farklı otellerden aldığımız yatak sayısı yüz yirmiye ulaştı. Mart başından Ekim sonuna kadar günde 120 oda az sayılmaz. Transferleri ve turları yapılacak otobüs şirketleri ile görüşüldü. Aurinko Matkat’ın göndereceği rehberler barınmaları için gereken evleri bulundu.
Foça’dan Helsinki’ye
Tüm hazırlıkları bitirdikten sonra heyecanla Helsinki’ye uçuş gününü bekledik. 10 Aralık günü şirket ortaklarından Nedret hanımla birlikte Türk Hava Yolları ile İstanbul üzerinden Helsinki’ye vardık. Havaalanında bekleyen şirket yetkilisi bizi karşıladı. Son derece disiplinli, temiz ve kibar olan yetkilinin kullandığı araç ile şirkete doğru yola koyulduk. O esnada sağı solu dikkatlice inceliyordum. Gündüz vakti saat 13:00 olmasına rağmen hava alaca karanlıktı. Kış aylarında hep gece olduğunu bildiğimiz halde uzaktan süzülen güneş ışıklarını seyrediyorduk. Her taraf bembeyaz kar içindeydi. Caddeler, binalar ışıl ışıl parlıyordu. İnsanlar kalın giysiler içinde dolaşıyordu. Şirkete vardık. Görevliler kapıda karşıladı. Foça’da tanıdığım Estella ve Jutta ile görüşme üzere kapıdan içeri girdiğimizde, soğuk duş etkisi yaratan bir söz ile karşılaştık. Bizi karşılayan bir başka şirket yetkilisi Türkiye sorumlusu Estella’nın ve Jutta’nın çok acil Çin’e gittiğini ve en erken 5 gün içinde geleceğini iletti. Durumun bizde olumsuz tesir yaratacağını düşünmüş olmalılar ki, hemen ardından “İnter Continental Otelinde odalarınızı ayırttık. İstersiniz 5 gün Helsinki’de bekleyin, isterseniz yarın sabah sizi uçakla son Kuzey Kutup Çizgisinin üstündeki Turistlik Kent Rovaniami’ye gönderelim. Rovaniemi çok güzel bir yerdir. Hem dinlenir hem hoş vakit geçirirsiniz” dediler.
Her ne kadar heyecanla kontrata imza atmayı istiyor olsam da gelen teklifi de güzel olduğu için kabul ettik. Beklemekten başka şansımızın olmadığının farkındaydık. Tercihimizi kendilerinin tabiriyle “Harikalar Diyarı Rovaniami’den” yana kullandık. İmza yetkilisi partnerim Estella’nın Çin’den dönüşünün haberi üzerine burada geçirdiğimiz ve yaşadığımız birbirinden güzel muhteşem 4 günün ardından tekrar Helsinki’ye döndük ve otelimize yerleştik. Aynı gün Aurinko Matkat binasının toplantı salonunda 4 onlar, 2 biz uzun sürecek bir toplantıya girdik.
Hiçbir eksik nokta bırakmamak üzere, Foça destinasyonu için yapılacak işleri ve görev bölüşümünü tüm ayrıntılarıyla konuştuk, kayıt altına aldık. Akşam oldu. Hep birlikte Helsinki’nin tanınmış deniz mahsulleri restoranında yediğimiz yemek esnasında ağırlıklı olarak Foça hakkında konuştuk. Sonra bizi otelimize bıraktılar. Gece İstanbul uçağımız kalkacaktı. Bir şirket görevlisi tam konuşulduğu gibi dakik olarak otelden aldı ve havaalanına getirdi.
Rutin işlemler bittikten sonra uçağa bindik. Hava çok soğuktu. Uçağı alkolle yıkadılar. Aynı gün İstanbul aktarmalı olarak İzmir’e geri döndük.
Aradan 10 gün geçti. Aurinko Matkat, işe karşılık önemli miktarda avans gönderdi.
Gelen avansın üzerine bir o kadar da biz şirket kasasından para koyduk. Havuzda toplanan para ile otellerin otobüslerin minibüslerin rehberler için kiraladığımız evlerin ön ödemelerini yaptık. Foça yerel ayağında üstümüze düşen vazifeyi iyi şekilde yaptıktan sonra 3 Mart’ta Finlandiya’dan gelecek olan turistleri beklemeye başladık.
Med Cezirli Günler
Aralık bitti. Şubat ortaladı ve artık Finlandiya’dan gelecek yolcu listelerini beklerken, 26 Şubat’ta gelen haber, günde ortalama yüz yirmi konaklama üzerinden yaptığımız tüm hesapları allak bullak etti.
2. kere büyük bir hayal kırıklığı yaşattı. Yaşattı, çünkü Estella imzalı yazıda kısaca şöyle diyordu: “Üzgünüm Mr. Karaca, bu yıl Foça destinasyonunu iptal etmek zorunda kaldık. Yaptığımız sözleşmeyi bir yıl gecikmeli olarak uygulamak istiyoruz. Ümit ederim ki siz de anlayış gösterir; olumsuz bu gelişmeyi kabul eder ve gelecek sene bizimle birlikte çalışmayı sürdürürsünüz.”
Kısa yazıyı okuduktan sonra oturduğum yerden kalkacak gücüm kalmamıştı. Çünkü, Mart başından Ekim sonuna olan periyod için oda ayıran otelcisinden, otobüsünü bizim için kapatan firmalar başta olmak üzere daha pek çok işletmeye durumu nasıl anlatabilirdim? Öyle de yapmadım zaten. Kimseye haber vermedim. Ama hemen şimdi ya da en kısa sürede bir çözüm bulmalıydım. Olup bitene teslim olmak, hiçbir şekilde kabul edilemezdi. Vakit geçirmeden acente müdürümüz Feride hanıma kendisiyle görüşmek istediğimi ilettim. Aynı gün toplantı yaptık. Toplantıdan çıkan karar, biraz daha risk almayı gerektiriyordu. O riski aldım. Feride hanımın yetki belgesi dahil olmak üzere ihtiyaç duyabileceği her ne varsa hazırlattım ve kendisine verilmesini sağladım. Elimizde patlayan odaları satması pazarlaması için İngiltere’ye gönderdim. Feride hanım, İngiltere de ağırlıklı olarak Londra’da en az bir ay kapı kapı tüm “Tur Operatörlerini” ziyaret edecek, hiç olmazsa Foça destinasyonunu son dakika satış kapsamına dahil ettirecekti. Bu bağlamda o yıl otellerden aldığımız odalar dolarsa içim rahatlayacaktı.
Zaman daraldıkça günler bitmek bilmiyordu. Nihayet 8. Günde, güzel haber geldi. Tüm oda kontenjanlarımızı hem de yaz süresince Ekim sonuna kadar İnspirations firmasına pazarlamayı başarmıştı. Bir kere daha şansımız yaver gitti. Başardık. O yıl düşük fiyatlarla da olsa son dakika satışlarıyla tüm otellerden aldığımız, kapattığımız odalarımızı doldurduk. Belki çok büyük kârlar elde etmedik. Ama en azından büyükçe bir zararın eşiğinden dönmeyi başardık.
Finlandiya firması olan Aurinko Matkat’a gelince, partnerimin Estella’nın yazdığı ve arzu ettiği gibi davrandık. Olması gereken de buydu zaten. İpleri ve ticari ilişkileri bozmadığımızdan dolayı, bir yıl sonra Foça’ya her hafta bir uçak dolusu Finlandiyalı turisti getirdik. Bu arada Aşıklar Yolu No: 3 adresine taşındık. Ofisi büyüttük. Aynı anda ofisin muhtelif odalarında 1 Hollandalı, 2 İngiliz, 3 Finlandiyalı rehber çalışıyordu.
O yıllarda Foça, diğer firmalarında getirdiği turistlerle doldu taştı ve altın yıllarını yaşadı. Yakalanan başarı ile sağlanan rüya 10 sene sürdü.
Ardından iç ve dış etkenlerle her yıl biraz daha geriye giden “organizasyonlu turist gelişi” azaldıkça azaldı. 2000’li yılların başında 1-2 tesis hariç Foça, yurt içi turizm hareketliliğinden payına, nasibine düşeni almaya razı olan bir kente dönüştü.
Coğrafya Ne Kadar Zorsa Turizmde O Kadar Zordur.
Yaşadıklarımızdan çıkardığımız ders çok basitti. Ülke olarak bulunduğumuz coğrafyada teröründen savaşına, ihtilâlinden sabotajına kadar her an her şey olur. Yatırımcı hele hele turizmciyse, turizme yatırım yapacaksa, bir değil beş defa fizibilite yapması lazımdır. Çünkü bu coğrafyanın içinde bulunduğu durum, sadece son yıllarda değil onlarca yıldır maalesef bunu gerektiriyor. Kısaca ülkemizde turizm, akıl ve cesaret işidir.