Son bir haftadır, 3 Kasım 2020 ABD Başkanlık seçimleri için aday olan ve araştırmalara göre 9-12 puan önde giden Joe Biden’in 16 Aralık 1919 başlayan ve 17 Ocak 2020 tarihinde tartışmalara konu olan, bundan 7 ay önce bir ortamda söylediği sözler gündemimize oturdu.

Düşünün yedi ay önce Türkiye ve Erdoğan aleyhine iki buçuk dakika konuşan biri.

Sıradan biri değil… önceki son 8 yılda ABD Başkanı Obama’nın başkan yardımcılığı görevini yapan co baydının bu konuşmasının ABD Büyükelçiliği ve Türk Dışişlerinin pas geçmesi gerçekçi düşünülemez. Eğer pas geçildi ise Büyükelçinin ve Türk Dışişlerinin o koltuklarda oturması doğru değildir. Hele hele Fahrettin Altun’un o koltuğunu süratle bırakması gerekirdi.

Son iki-üç haftada gündem belirleyemeyen iktidar, yıllık 139 milyar planlanan, fakat ilk yedi ayda 140 milyarı bularak ciddi boyutlara ulaşan cari açık, virüs ile mücadelede artan vaka sayıları, ekonomide yaşanan sıkıntılar, Ayasofya ile döviz ve altında yaşanan sert hareketler, Muharrem İnce ve Abdullah Gül gündemi ile Erdoğan’ı ilgilendiren gündem yaratılmamıştı.

İktidar içerisinde, sorunları gölgelemek için gündem yaratan ve algıyı yöneten bir yapının olduğu daha önce de bunun gibi anlamsız gündemlerin oluşturduğu yaşanan birçok örneklerden de anlaşılmaktadır. Şimdi de bugün açıklanacak “Müjde” sloganı ile gündemi meşgul edecek bir açıklamanın Erdoğan’a prim yaptırma girişimleri halkın asıl derdi olan artan virüs ve ekonomi kaygılarının üstünü örtme amacından başka bir şey değildir. 60 yıldan beri hükümetler, son yıllarda da AKP hükümetleri, Hilmi Güler ile başlayan Karadeniz’de doğalgaz bulduk bu yıl kendi doğalgazımız ile ısınacağız dedikten sonra Taner Yıldız ile devam eden tüm enerji bakanlıkları 18 yıldan beri sürekli doğalgaz buluyorlar ama ortada bir şey yok…

Cumhuriyetin yüzüncü yılına üç kala Türkiye 97 yıldan beri ayaktadır. Bugün açıklanacak Müjde’nin içeriği kamuoyu beklentileri çerçevesinde petrol ve doğalgaz söylentileri ekseninde ağırlık kazanmıştır.

Açıklanacak yeraltı zenginliklerimiz dün ortaya çıkmadı. Bu konuda defalarca petrol ve doğalgaz yatakları bulunduğuna dair sürekli açıklamalar yapıldı. Başta dünya rezervinin % 72 gibi yüksek bir oranına sahip olduğumuz, uçak, jet ve roket yakıtı, tarım, cam sanayi, kanser tedavisi, dezenfekte… ve daha birçok sektörde kullanılan Bor madeni olmak üzere o kadar çok yeraltı zenginliklerimiz var ki…

CO BAYDIN'IN FATURASI MUHALEFETE

Yedi ay önce söylenmiş ve açıklamanın hedef aldığı kişiler ve yapılar tarafından bir gram tepki gösterilmemiş, bugün, muhalefet bu konuda neden tepki göstermiyor, biz biliyorduk sizden tepki bekledik şeklinde söylemlere ilave olarak fetö işbirlikçisi, aranan dış mihrak belli oldu, ABD işbirlikçisi gibi suçlamalar ile muhalefete yüklenilmiştir.

Süreci analiz edersek; ABD Büyükelçiliğinin ve Türk Dış İşlerinin 8 ay uyuduğu veya bu konuşmanın üzerine, bu lafı sineye çekerek üstüne yattığı açıkça görülecektir. Çünkü, Cumhurbaşkanlığı iletişim başkanı Fahrettin Altun “Biz Biliyorduk” dedi.

7 ay sonra gündeme gelen bu haberin ilk belirtisi, ABD seçimleri için 12 adayın yaptığı, haber kanalı CNN ve New York Times gazetesinin ortak tartışma programı için Ohio’da kürsüye çıkan adayların çeşitli sorulara verdiği cevapta, içlerinde başkanlık seçimi için en şanslı görülen co baydının bir soru üzerine verdiği cevapta, ‘’Burada esas sorun Türkiye. Erdoğan’la bire bir görüşürüm ve operasyonu kesmesini söylerim. Yoksa Erdoğan’ın ağır bir bedel ödemesini sağlarım’’ ifadesini kullanmış ve bu ifade 16 Aralık 2019 tarihinde Odatv’de yayımlanmıştır.

Yine aynı konu ile ilgili, baydının 17 Ocak 2020 tarihinde yaptığı konuşma, Robert Koleji mezunu, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi Yunus Emre Erdölen, twetter hesabından 17 ocakta paylaşmış,

https://twitter.com/yunuserdolen/status/1218180212527116290?s=20

Akabinde, 29 Mayıs’ta Anadolu Ajansının, Sabancı Üniversitesi’nde görev yapan Amerikalı akademisyen Adam Mcconell ile yaptığı röportaj üzerine yazdığı İngilizce yazıda bu konu aynen aktarılmıştır.

https://www.aa.com.tr/en/analysis/analysis-joe-biden-confronts-turkey-in-the-vast-external-realm/1857519

Görülen odur ki, Yunus Emre’den başka kimsenin dikkatini çekmediği, Devletin kurumu Anadolu Ajansının İngilizce yayınladığı ve İletişim başkanı Fahrettin Altun’un bildiği ve bu bilgiyi gizlediği gözükmektedir.

Bu 3 paylaşım ve bilgi dışında asıl görevleri bu bilgi ve yayınları, ülke aleyhine yapılan açıklamaları takip etmek olan Dışişleri Bakanlığı, ABD Büyükelçiliği, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı (Bunu, Altun’u Aşağıda Açıklayacağım), Basın Enformasyon Genel Müdürlüğü, TRT gibi pek çok resmi kurum bu bilgi ve yayınların farkına bile varamamışlar veya ülke yönetiminin getirdiği tek adam zihniyeti gereği, korkudan mı desem gerekli yere, yani yayının muhatabına bildirmemiş olabilirler.

“ARSIZ GÜÇLÜ OLUNCA, HAKLI SUÇLU OLURMUŞ”

Atasözüne örnek bir yüzsüzlükle muhalefeti suçlayan Altun “BİZ BİLİYORDUK” diyerek muhalefetin tepki göstermesini bekledik. Sanki muhalefet iktidarda ve ülkeyi yönetiyormuş gibi utanmadan sıkılmadan biz biliyorduk diyor, biliyorsun da neden 7 ay önce gereken cevabı vermedin, neden cumhurbaşkanını, muhalefeti ve kamuoyunu çok sert bir tepki vererek bilgi sahibi olmalarını sağlamadın.

Şu soruların cevabı açıklığa kavuşunca kimin arsız, kimin haklı olduğu daha net görülecektir.

  • Altun, Erdoğan’a bilgi vermiş midir?
  • Vermiş ise, Erdoğan, Altun’a kaldır bir kenara zamanı gelince kullanırız mı demiştir?
  • Anadolu Ajansı mayıs ayında yayınladığı bu konudaki röportajı neden İngilizce yayınlamıştır?
  • Altun, bu haberi göremedi de şimdi eksikliğini kapatmak için yüzsüzlük mü yapıyor?
  • Muhalefet bu haberi gördü, gerçekten sessiz mi kaldı?
  • Devlet kurumları ve bürokrasisi Erdoğan korkusu nedeni ile bu bilgileri Erdoğan’a ulaştırmadı mı?
  • Yandaş ve yalaka medya odatv’nin gördüğünü gerçekten göremedi mi?

Bu ve benzeri soruları çoğaltarak bugünlerde gündeme oturan baydın açıklamalarının cevabını bulabiliriz. Saray, yaptığı savunmasında baydının o dönem aday olmadığını, bu yüzden muhattab olarak kabul edilmediği bu nedenle de açıklamalarına cevap verilmediği gerekçesini öne sürerek bu işten sıyrılmaya çalışmıştır. Peki bu doğru mu? Tabi ki değil, açıklamayı yapan kişi 8 yıl ABD başkan yardımcılığı yapmış ve ABD başkanlığı seçimlerinin en güçlü adayı…

Diğer taraftan 1995-2001 yılları arasında AKP diye bir parti yokken Erdoğan, ABD’ye 6 defa gitti. Hangi sıfatla oraya gitti ne görüşmeler yaptı. Kim veya kimler Erdoğan’ı muhatap aldı… sorusu da sarayın baydın için yaptığı savunmanın cevabını verecek niteliktedir.

PEKİ ABD KİM,

ikinci dünya savaşına etkisi büyük olan,

1947’de Marshall yardımı ile Türkiye’ye siz üretmeyin biz size daha ucuza veririz diyen,

1960 darbesinde etkisi olan,

1972 tarihinde generallere darbe muhtırası verdiren,

1974 Kıbrıs Barış Harekatı ve Haşhaş üretimi nedeni ile ülkemize ambargo koyan,

“Bizim Çocuklar Başardı” söylemi ile 1980 darbesi üzerinde söz sahibi olan,

Özal ile Ülkeyi yeniden küçük Amerika yapmaya çalışan,

Her durumda Ermeni sorunu ile bize şantaj yapan ve bizi tehdit eden.

11 askerimizin başına çuval geçiren,

Ülkemizi, emperyal zihniyetin eseri BOB projesinin eş başkanı yapan,

 Talimatla ve tehditle, Fetö ve PKK suçlusu Rahip Brunson’u serbest bıraktıran,

Nisan 2020 de kullanıma alacağımız S-400 leri depolarımızda tutturan,

Ülkemizin Cumhurbaşkanına Trump Tarafından küstahça mektup yazdıran,

150 ülkede 800 üs ve 350 bin askeri olan,

Dünyada dolaşımda olan rezerv paranın % 71’ine sahip olan,

Sadece Savunma bütçesi, Ülkemizin Gayri safi milli hasılamıza denk gelen bir ülkeden bahsediyoruz ve bu ülkeyi muhtemel yönetecek bir başkan adayından…

ABD ne kadar güçlü olursa olsun, bu güç ona ukalalaşma hakkını veremez.

İktidar, bilmediğimiz hangi gerekçe ile kendisinin tepki göstermediği açıklamaya, muhalefetin bu açıklamaya sessiz kalarak bundan bir çıkar elde etme hissi ile tepki göstermediği algısı yaratarak, Erdoğan’ı yalnız ve mağdur göstererek gündemde tutmaya çalışmıştır. Geçmişte olduğu gibi bugün de Erdoğan’a saldıran her söz ve söylemler AKP’ye prim yaptırmıştır.

AKP’nin oylarının eridiği, Erdoğan’a gündem yaratılamadığı, İyi partinin oyunu artırdığı, Davutoğlu ve Babacanın sahne aldığı, CHP’nin yapıcı ve uzlaşıcı politikalarla oyunu artırdığı dönemde gündeme baydın ve müjde söylemleri ile gündem yaratılmaya çalışılmıştır. Yani bu gündem muhalefete değil de Erdoğan’a yaramıştır. BAYDIN MUHALEFETİ BAYMIŞTIR.

DAHA AĞIR BİR MEKTUP TRUMP’A GÖNDERİLMELİYDİ

Baydın’ın bu açıklaması, bu topraklar üzerinde yaşayan, ülkesini, ülkesinin kurumları ve bağımsızlığını savunan hiçbir kimse tarafından kabul görmemiş ve toplumun her kesiminin yaptığı sert açıklamalarda bunu teyit etmiştir.

9 Ekim 2019 da ABD başkanı Trump’ın Erdoğana yazdığı uluslararası nezaketten uzak, şiddetle kınadığımız ve reddettiğimiz, o dönemde aynı şiddetle cevap verilmesi ve aynı tonda ve hatta daha ağır bir mektup yazılması gerekirken “Mektup Çöpe Atıldı” geçiştirilmesi ile tepki göstermeyen iktidar Baydın açıklamalarında muhalefete söz söyleme hakkı yoktur.

Hepimizin şiddetle reddettiği ve içeriği bağımsızlığımızı tehdit eden mektuba gelince;

“Sayın Başkan,

İyi bir anlaşmaya varalım! Binlerce insanın katledilmesinden sorumlu olmak istemezsiniz ve ben de TÜRK EKONOMİSİNİ MAHVETMEKTEN SORUMLU OLMAK İSTEMEM – Kİ BUNU YAPARIM. Rahip Brunson sırasında size zaten bunun küçük bir örneğini gösterdim……………İyi şeyler yaşanmazsa, tarih sizi sonsuza dek bir şeytan olarak hatırlar. Sert adam olma. Aptallık etme! Seni daha sonra arayacağım” şeklinde küstahça ağır tehdit içeren bir mektuba iktidarca cılız tepki gösterilmiştir.

Hatırlayalım, sürekli döviz alanların hevesleri kursağında kalacak diyen damat bakan, siyasi beceriksizlik ve talimatlı yargı kararları neticesinde, ABD’den rahip, Almanya’dan Deniz Yücel krizleri ile döviz tutulamamış, damat bakan ile döviz bozdurana bedava tıraş diyen berber dövizin arkasından sadece bakmıştır.

Adam Müsvettesi Trump küstah mektubunda “Rahip Brunson sırasında size zaten bunun küçük bir örneğini gösterdim” ve “Bunu Yaparım” yani ekonominizi mahvederim küstah tehdidi ile olası gelecek baydın yönetiminde de benzer müdahalelerin yapılacağının işaretini vermiştir.

SOL, HER ZAMAN ABD POLİTİKALARI KARŞITI OLMUŞTUR

Yakın tarihten başlayarak kısa kısa değinecek olursak, Johnson Mektubu sonrası “6. Filo defol” diyen 68 kuşağı, hatırlarsınız o dönemde Menderes dönemleri ile başlayan ve 60’lı yıllarda küçük Amerika olma süreci bağımsızlığımızı tehdit eden düşünceler, Deniz Gezmiş’leri ortaya çıkardı.

Haşhaş ekimi ve Kıbrıs çıkarması sonrası ABD ve politikalarına karşı koyan ve ABD üslerini kapatan Ecevit, 1974 sonrası ambargolar ile karşı karşıya kaldı. 2003 yılında Baykal liderliğinde CHP milletvekillerinin mart Tezkeresine hayır demesinin ardından 4 temmuzda 11 askerimize çuval ve daha birçok örnek solun tutumunu açıkça göstermektedir.

Bunun yanında sağ siyasette, ABD destekli 12 Eylül darbesi sonrası Özal’ın ılımlı İslam ile ABD’deki Fetö’yü palazlandırdığı, doksanlı yıllarda Özal’ın ABD ile aynı masada oturarak Kerkük, Musul hayalli körfez krizi, sonrasında masanın çevresinde bile olamadı,  bir ABD projesi olan BOB eş başkanı olduğunu defalarca söyleyen Erdoğan,  Kürt açılımı, Ergenekon ve Balyoz ile orduyu zayıflatma, talimatla Rahip ve Deniz Yücel’i serbest bırakarak,  ABD ve Almanya’ya boyun eğen yapı ve daha birçok örnek, 70 yıldan beri iktidar olan sağ siyaset, hep ABD yanlısı bağımsızlık karşıtı siyasetin tarafı olmuştur.

Tehdit ve uygulamaların hedefi ekonomidir. Tüm kapılar ekonomiye çıkıyor.

Temizlik, Maske, Mesafe…

Sağlıkla kalın

Tam Bağımsızlık, ancak ekonomik bağımsızlıkla mümkündür. (Atatürk, 1922-Ankara)