Yazıp yazıp çöpe atmaktan sıkılıyorum artık gerçekten. Gündem o kadar hızlı kayıp gidiyor ki ellerimizden…  Değişen Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan için yazarken baktım ki kabineye yeni düşen bomba daha çok gündem olacak bundan sonrasında, döndüm Derya Yanık yazmaya. Olsun. İlk oturduğum yazı zaten artık çok alışık olduğumuz yolsuzluklar üzerineydi. Ama Derya Yanık, şimdiden öyle bir giriş yaptı ki üzerine sıkça yazacağız. Tabi bu kabinedeki görevi ya da bu kabinenin ömrü artık ne kadar izin verirse!

Tahmin ettiğiniz üzere devlet koruması altındaki çocuğu 23 Nisan’da koltuğuna oturturken onun kimliğini ifşa etmesi üzerine de yazacağım ama sona doğru. Diğer meseleden, çocuğu ve çocukları oruç tutma konusundaki baskı ve istismarına değineceğim müsaadenizle (çok uzun bir giriş olduğunun farkındayım)

Aynı gün Sayın Erdoğan da çocuklarla beraber 111 m’lik direğe 1000 m²’lik bayrağı çekerken de çok benzer bir vurgu yaptı anımsarsanız. Dedi ki ‘’Akşam iftarda onlarla konuşacağız’’. O günün önemi TBMM’nin kuruluşunun 101. yılını ve Çocuk Bayramı’nı kutlamak, Kurtuluş Savaşı’nı yönetmiş Gazi Meclis’e emek verenleri anmak iken bu törenlere katılmayıp İstanbul’da bayrak üzerinden bir şeyler söyleyen Sn. CB, akşama da çocukları iftara davet ederek kendi mahallesine de selamı çakıverdi çaktırmadan.

***

Benim bir dedem emekli imamdı. Kadiri evinden gelir ve Şems-i Bitlis’i torunudur. Diğeri de İsmet Paşalı yıllar dışında hep sağ muhafazakâr partilere oy vermiş ve diğer dedemle aynı soydan gelen emekli bir memur. Annem, okuma yazmayı gazeteden öğrenmiş ama Kuran’ı daha önce hatmetmiş bir Şafii. Babam ortalama dindar. Çocukluğum, ramazan, bayram, teravih, Cuma vs ile dolu bir sürü hikâye ile doludur. 1-2 defa oruç tutmaya özendiğimde, dedelerimin ikisi de “çocuklar oruç tutmaz” diye izin vermemiş, büyük dedem bir keresinde kıyamayıp öğlene kadar oruç tutmama ses çıkarmamıştı. Değil zorla, biz gitmek istediğimizde bile teravih ve Cuma namazlarına, çocuklar için farz değil deyip izin vermemişlerdi. Annem ve babamın oruç tuttuğu yıllarda, gece sahurda bizi uyandırmamak için ışık yakmadıklarına birkaç kez şahit olmuştum. Kurban kesilirken, bizleri başına götürmez; tüm derslerim 10 iken karnemdeki din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin 8 olmasını görmezden gelirlerdi. Onlar için en önemli şey bizim okumamız, mühendis, doktor olmamız, vatana millete faydalı işler yapmamızdan daha önemli bir şey yoktu. ODTÜ diplomamı dedeme getirdiğim gün gözlerindeki ışığı sizlere anlatmam mümkün değil!

Bakan Yanık ve Sn Erdoğan, o gün içinde çocukların olduğu bir atmosferde bu vurguyu yapınca ister istemez o günlere gittim. Dindar nesil yetiştireceğiz sözündeki gaye apaçık ortadaydı. O nesil de bizim gibi sekülerleşecek bir gün. Zor olacak onlar için ama 2000’li yıllarda bir arada yaşama kültürünü zorla dindarlaştırdığınız kuşaklar da öğrenecek. Uygar ve çağdaş bir toplumda yaşamayı onlara güzellikle anlatacağız. İmamhatipleştirdiğiniz bu kuşağı, daha fazla yozlaşmadan Atatürk Türkiye’sinin güzelliklerini anlatmak bize düşecek. Bilimin önemini bıkmadan anlatacağız. Üstelik de kimsenin dini inancına karışmadan. Kimsenin başörtüsü ile namazı, orucu, haccı, kurbanı, zekatı ile uğraşmadan. Bunun adını siz bilmiyorsunuz ama yazalım büyük harflerle: LAİK TÜRKİYE.

***

Başa dönerek bitireceğim. Pazar günü Bakan Yanık, tüy diken bir açıklama yaptı: Devlet koruması altında olmak utanılacak bir şey değil diye. İlkokul öğretmenlerimden sıkça söz ederim, köşeyi takip edenler bilir. Suzan Öğretmen, yıllarca bir arkadaşımızı ders çıkışı elinden tutup kaldığı Çocuk Yuvası’na götürmüştü. 3 yıl o sınıfta okudum ve o arkadaşımızın anasız/babasız bir çocuk olarak yuvada kaldığını hiç birimiz bilmedik. O okuldan ayrıldıktan sonra annem söylemişti de öğrenmiştim. Meğer tüm sınıf annelerine söyleyerek o arkadaşımızı bizlere karşı ifşa etmeden, her türlü akran zorbalığına karşı korumaya almış. Üstelik de sınıf annelerinin düzenli olarak yardımlarını da sağlamıştı o arkadaşımıza.

Suzan Öğretmen ve Fazilet Öğretmen’in kulakları çınlasın, ömürleri uzun olsun. Canım dedelerimi de rahmetle anmış oldum bu ramazan gününde.

Dindar yetiştirmedikleri deist bir torun, onları, onların isteyeceği, hoşuna gidecek bir biçimde anabiliyorsa, o ömürler boşa gitmemiş. Nurlarda uyuyun.