Merhaba Gülten Abla,
Masam, salonun iki duvarına yaslı divanın kıyıları, merdivenin kimi basamakları... Kitaplıkta üst üste sıraladıklarımı saymıyorum. Kitaplardan söz ediyorum. Kitap Adası için okuduklarım bir yanda hemen ötede çocuklar için yazılanlar. Onları okumak hep daha güzel geliyor bana. Bir kıyıda da kendim için ama yalnızca kendim için okuduklarım. Seninkiler... Seyran, Sonra İşte Yaşlandım, Beni Sorarsan, Kuş Uçsa Gölge Kalır ve ötekiler...
“Ötekini oku, derinde dipte olanı” deyişine takılıp kaldım.
Kalktım mektubun başından, doğru stüdyoya. Gönül dostu Arda Gönül’le dayısını, fotoğraf sanatçısı, öykücü Cavit Kürnek’i konuşuyoruz. Programa gelirken Çeşme’den kavala kurabiyesi getirmiş. Program bitince bizim çocuklarla (Defne, Nurcan, Pınar, Selda... Tugay da gelir o saate kadar.) kurabiyeli bir çay keyfi tasarladım. Program bitmek üzereydi. İşte geldim, dedi ansızın. Sonrası alıp veren, vurup yatıran bir sarsıntı. “İzmir’in denizi akşamlı kuşları korkulu...” Onlarca insan, “kimisi çocuk daha”, yok yere zamansız ayrıldı “bu her dalı yemiş dolu dünya”dan. “Kış geldi.../ Ceviz yaprak döktü, dere bulanık/ savuşturdum kara atlı ölümü...” Ne bizim çocuklar kaldı yayın odasında ne çay-kurabiye keyfi. Annem, çocuktum, “Oğlum, kimse kimsenin kısmetini yiyemez. Kısmetlisi kırk yıllık yoldan gelir.” derdi de şaşar kalırdım. Çok sürmedi; çantam, kavala kurabiyeleri, telefonum, stüdyoda kalan aklım, hâlâ şaştığım sakinliğimle ben de sokağa indim.
Sonrası tam bir utanç Gülten Abla, “Gerçek acıyı tanıdım” yeniden, “açtım gözümü ki dünya/ cehennemden öte cehennem/ utandım...”
“Gök” ile “ham” arasında gidip geldik bugün dostlarla. Yunus Emre’ye uzandık ilkten. “gök ekini biçmiş gibi...” deyişine. Ve “ham ervah” düştü aklımıza. Derken “çiğ” çaldı kapımızı. Behçet Necatigil’in, “Çok çiğ çağ” deyişi...
Öyle çiğ bir çağ ki Gülten Abla, toplaşmış ham ervahlar, dalmışlar insan içine yalın kılıç, “gök ekin” biçmekteler.
“Ağır, çok ağır bir dünya” bu... Etkili/ etkisiz yetkilinin yalandan başka dil, çalmaktan başka iş bilmediği... Bir de şiddet sarmış her yanı; ne ev bark ayırıyor ne yol yolak!
***
Ah, Gülten Abla,
Kestin kara saçlarını; Ağıtlar, Türküleryazdın, bizi bize, bildirmedikleri başka bir ezgiyle söyleyen, içimizi yakan, hepimizi tarifsiz bir ferahlığa taşıyan.
Seyran’da dolaşıyorum sayfa sayfa, bazen dize dize, sayfaların birinde ince bir dere sızlıyor içime içime. Sahi, kâğıdın ömrü bunca kısa mı ki durduk yerde çatlıyor!
Somalı maden işçisini anımsıyorsun değil mi? Hani, şu çizmelerinden kirlenmesin diye sedyeye uzanmak istemeyen...
Önceki gün akşam saatlerinde, arama kurtarma ekibinden iki görevliye yer vermek istemiş metroda yolcular, yorgunlar diye. İki görevli boşalan yere oturmayınca, tıpkı o maden işçisi gibi, vagonda kim varsa kalkmış, ayakta tamamlamışlar yolculuğu.
“Ah, kimselerin vakti yok/ Durup ince şeyleri anlamaya...” demiştin ya İlkyaz şiirinin bahçe kapısında, ara ara çıkıyorlar işte böyle saklandıkları yerden...
***
“Haksızlık nerde olursa olsun/ Zulüm nerden gelirse gelsin/ Barışla, sevgiyle olmayacaksa...” Olmayacak Gülten Abla! “Barış”a “ömür boyu” verdi kadılar, “sevgi”yi her gün dağa kaldırma hevesindeler. Öyleyse “Ey gerçek sesimiz, ey büyük kavga/ Yankılan dağdan dağlara/ Yankılan dağdan dağlara...” desem çok mu?
Yıl 2012 miydi? Öyleydi, evet.
Seni İzmir’de (son kezmiş meğer) ağırladığımız o güne ilişkin izlenimlerimi yazarken bir yerde şunları da söylemiştim:
“Bir şiire kalkar gibi doğruldu koltuktan, ağır adımlarla yürüdü sahne önüne ve çıktı o iki basamağı omuzlarında onca şiir, yüzünde yılların eskitemediği ince gülümseme, teninde kadınlarımızın rengi, kolunda bütün şairler. Teşekkür etti söylenenlere, mahcup olduğunu ekledi. Şunları da söyledi: ‘İnsanın insana ihtiyacı var, ben oralarda bulunmak istedim. İnsanın, ezilenlerin, kadınların, çocukların, hastaların, yanında kimse olmayanların yanında olmak istedim.’”
Senin “en çok” yazdıkların, kadınlarla çocuklar/ kimse olmayanlar, yine onlar katlandı acının büyüğüne...
Yine de saklımızdadır umut, tıpkı dizelerinde ışıdığı gibi.
......................................................
Gülten Akın (şair/ 23 Ocak 1933-4 Kasım 2015)
Kuş Uçsa Gölge Kalır, Gülten Akın, şiir, YKY, Mayıs 2007, İstanbul
Seyran, Gülten Akın, bütün şiirleri, Can Yayınları, 1982, İstanbul
agy
Kuş Uçsa Gölge Kalır’dan
Ağıtlar, Türküler, Gülten Akın, şiir, Cem Yayınları, 1976, İstanbul
Seyran’dan