Bazı konuları tekrar tekrar gündeme getirmek bir tür mücadele yöntemidir ve bunu yapmak gerekir. Ülkenin ekonomik kriz, işsizlik, enflasyon gibi birçok sorunu bazen yaşamsal sorunların gündemden uzaklaşmasına neden olabiliyor. Bunlardan birisi iklim krizine neden olan ormansızlaştırma, şu ve çölleşme gibi bir çok konuyu içeren ekolojik sorunlar. Doğaya, ağaca, ormana düşman olan kapitalist politikaların destekçisi AKP iktidarı, doların yeşilini doğanın yeşiline tercih etme tutkusu yüzünden ülke insanını ve diğer canlıların geleceğini zehirlemeye, kentleri beton yığınlarına çevirerek tarihi ve kültürel dokuları yıkarak yerine ucube yapılar inşa eden bir yıkıma devam ediyor.
1866 yılında ilk defa ekoloji (oecologie) sözcüğünü kullanan Haeckel ekolojiyi çeşitli organizmaların birbiri ve çevreleriyle olan ilişkilerini inceleyen bilim dalı olarak tanımlamıştır. Yani bu konuda ''ya hep beraber, ya hiç birimiz'' mantığıyla da ortaya konulacak bir noktadayız" demek istiyor Haeckel. Ekoloji tanımını günümüze güncelleme yaparsak,
Haeckel yaşasaydı AKP'ye, "Kanal İstanbul Projesi gibi çılgın projeleri öncelemek yerine; iklim dostu projeler üretmeyi hayata geçirmeliyiz" derdi. Buradan yola çıkarak,
AKP, yaklaşık 20 yıllık iktidar döneminde gerek güvenlik konsepti politikası ile gerekse de rant, talan ve emperyalist sermaye çıkarları doğrultusunda yüzlerce ekolojik yıkıma neden olduğunu görüyoruz. Örneğin ükenin en temel sorunlarından biri olan ormansızlaşma; ormanı oluşturan öğelerin bir kısmının ya da tümünün ortadan kalkması suretiyle, kendini yenileyebilir bir ekosistem olma özelliğini yitirmesi olarak tanımlanıyor. Bu durum aslında orman vasfını kaybetmiş alanlar sorununun en can alıcı noktasını oluşturmaktadır. Sorun yalnızca yapılaşmaya bağlı bir yeşil alan kaybı sorunu değildir. Bu alanların orman sınırı dışına çıkartılıp yapılaşmaya açılmasıyla tüm ekosistem tahribata uğramaktadır. Dünya Doğal Yaşamı Koruma Vakfı (WWF) Türkiye’nin Yarınları Projesi Sonuç Raporu’na göre İklim Değişikliği Eylem Planında, özellikle su kaynaklarının azalması, orman yangınları, kuraklık ve çölleşme, bunlara bağlı ekolojik bozulmalar gibi olumsuz etkilerden önemli ölçüde etkileneceğini öngörüyor. Dünya bu konuda önlemler alırken AKP iktidarı ne yapıyor?Orman sınırı dışına çıkarma işlemlerine yönelik çeşitli tarihlerde alınmış Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi kararları; bu işlemin yapılmasında çok detaylı araştırmaların yapılması gerektiğini açıkça ifade ediyor. Üstelik karar, üzerindeki orman bitki örtüsü yok edilmiş olsa bile, salt orman toprağının orman sayılan yer olduğunun düşünülmesi gerektiğini de vurguluyor. Bu kararlara rağmen hukuk tanımaz AKP-MHP iktidarı ekolojik yıkıma devam ediyor. Objektif bilim insanlarının yıllardır çözümün ilk adımı olarak önerdiği, arazilerin yetenek sınıflarının tespiti ve bu sınıflandırmanın doğal bütünlük içinde, kapitalist üretim mantığı dışında, doğa ile dost ve birlikte uygulamak varken, bu tür kararların da saray rejiminin merkezi durumdaki kişi tarafından alınmasının bilimsel hiçbir yönü olmadığı gibi, mevcut sorunların içinden çıkılmaz bir durum haline getirdiği apaçık ortada. Ne yazık ki bu iktidar, Karadeniz’in sahillerini taşla doldurup, yaylalarını yapılaşmaya açarak, tünel ve duble yol projeleri ile ormanları katletti. Turizm ve maden ocakları ile yaylaları yağmaya ve talana açtılar. Bir kaç yandaş iş insanı kazansın diye vadileri taş ocaklarına çevirdiler. İrili ufaklı HES'lerle dereleri kuruttular. Halkın yaşam alanlarını ellerinden aldılar, yerlerinden ettiler. Karadeniz'de yaşanan sel ve heyelan felaketleri bu ekolojik yıkımın sonucudur. Her yıl yaşanan şiddetli yağışlar sonucu meydana gelen sel ve heyelanda onlarca insan yaşamını yitirdi. Bu ölümlerden doğa ve insan yaşamını hiçe sayan iktidar bire bir sorumludur. AKP-MHP iktidarını önce parçası olduğu doğaya saygı göstermesini, ekolojik yıkımları durdurmasını ve kendi işlerine gelince sürekli gündeme getirdikleri yasa ve anayasaya uyması gerektiğini bir kez daha anımsatmak istiyorum. Yine Paris Anlaşması ve AB’nin 2019 Aralık ayında açıkladığı Avrupa Yeşil Mutabakatı çerçevesinde kömürden çıkışın zorunluluk olduğunu bir kez daha vurgulamak istiyorum. Türkiye, artık iklim kriziyle mücadele ve uyum konusunda samimi olduğunu göstermek zorunda dünyaya. Ekonomisi kömüre dayalı yerlerde adil dönüşümü sağlanması ve üstünde durması gerektiğini her kesimin vurgulaması gerekiyor. AKP’nin 20 yıllık iktidarı boyunca yapılanlar birçok kesim tarafından demokrasinin, insan haklarının, tarihe-kültüre-doğal varlıklara saygının, ekonominin, toplumsal barışın dibi olarak nitelediriliyor. Bu gidişle halk Dipsiz Gölü yok eden dipsiz siyaset anlayışını sandığın dibini boylatacaktır... Gündemde tutulması gereken yaşamsal sorunlarımızı bir kez daha dile getirerek, buradan AKP ve ortağı MHP'ye ünlü Rus yazar Dostoyevski'nin "Doğaya karşı işlenen bir suçun öcü, insan adaletinden daha zorlu olur." uyarısını anımsatmak istiyorum.