Güzeltepe semti doğası ve manzarasıyla Çiğli’nin denize ve gökyüzüne bakan ağaçlı, yemyeşil yerleşim merkezlerinden biridir. Adeta Çiğli’nin yeşil gözlü güzel kızıdır Güzeltepe. Gece karanlığını alıp aydınlık gündüze kendini bıraktığında tepeden Çiğli’ye bir genç kız gibi gülümser; çünkü oradaki her zaman gökyüzünün altın ışıkları, birbirine yapışık evlerin çatıları arasından neşeli neşeli süzülür. Evler ve bahçe duvarları birbirine yaslanmıştır orada. Tıpkı içindeki insanlar gibi. Fakir muhitin çoğu zaman birbirine yaslanarak ayakta durmaya çalışan evlerin insanları da aynı içindekiler gibidir. Tek başlarına fakirlikten, güçsüz gibi görünen bu evler sanki yıkılmamak için dayanırlar sanki birbirlerine ve birleştikçe daha güçlü olurlar. Komşuluk ve akrabalık ilişkileri böyle güçlüdür Güzeltepe’de.
Bu evlerin ilk göze çarpan yanlarından biri çıplak kırmızı tuğlalarıdır. Göz alabildiğine yemyeşil tepeler, evlerin kırmızı tuğlalarını kucaklar gibidir. Tek katlı gecekonduların en güzel örtüsü her köşede mutlaka bir ağacın olmasıdır. Dıştan umutsuz gibi görünen bu evler masmavi bir gökyüzünün altında yemyeşil ağaçlarla umut haykırırlar. O zamanlar çoğunlukla tek katlı ve bahçeli bu çok fakir, çok umutlu, çok karbonmonoksitli, dar sokak aralı, çok çıkmaz sokaklı olan bu semtte çarpık kentleşmenin sonucu olarak çoğu zaman yaşam zorlaşır. Hele kışın yağmur yağdığında pencereden dışarısını seyredip sımsıcak bir çayı yudumlamak, günün yorgunluğunu atmak epeyce zor olur Güzeltepe’de. Biraz fazla yağmur yağsa, ya tavan akar, ya evin içine su girer ya da çamur deryasına dönmüş sokaklarda yaşam bir cehenneme döner. Göç, çarpık kentleşme ve tabiî ki o dönemdeki yerel yönetimlerin kimi zaman ilgisizliği kimi zaman da yetersizliği nedeniyle Çiğli’nin bu en güzel semtlerinden biri, o yıllarda en şanssız dönemlerini yaşar. Yorgundur, bitkindir ama hala ayaktadır bu evler ve Fakir muhitin insanları. Ağaç köklerinin toprağa tutunması gibi her biri sımsıkı tutunmuşlardır hayata. Düşünceleriyle demokrattır her biri… Çok okurlar, çocuklarını okutmak için çabalarlar ve bu yönleriyle ışığıdır İzmir’in bu insanlar. Her sabah, erkenden hareketlenir sokaklar… Bir anda işçiler, memurlar, emekçiler… Yollara dökülüverirler. Kimi yorgun, kimi bezgin, kimi neşeli… Sonra okula giden çocuklar, gençler… Yorgun, bezgin, neşeli eve dönüşler… Akşam olduğunda evlerde parlak avizeli ışıklar yoktur, sönük lambaların ışıkları yansır sokaklara, ancak çevrelerine yaydıkları ışık kör gözleri bile görür hale getirir. Akşam olduğunda erkenden kitlenen, kapanan bahçe ev kapılarının ardında tüm ülkeye nice nice kilitler sessizce açılır. Bazen diller susar; yosun tutmuş duvarlar bir ışık bir ışık olsa diye haykırır. O zaman sistemin taşlaşmış yürekleri duymaz bile bu haykırışları. O zaman bir umutsuzluk kaplar yürekleri… Sonra bir düğün olur mahallede… Halay çekilir… Eller birleşir, sonra tatlı bir serinlik yüreklerde, rüzgâr umutları fısıldar yüreklere… Bir rüyanın en güzel yerindeymiş gibi duyulur bir umudun sesi... Bahçe, ev kapıları kitlenir, bütün semt uykuda gibidir. Yeniden sabah olur ve gökyüzünün mavisi görülür. Umut yeniden doğar yüreklerde. Modern çağda yine de bilinir bakımsızlığa, ilgisizliğe terk edilmiş bu semt, her sabah olduğu gibi o sabah da kendi umuduyla tek başınadır .