Martı, çocukluğumuzun, İzmir’in vazgeçilmezi. Hangimiz vapurla karşıya geçerken martılara simit atmadı ki? Hangimiz başımızı gökyüzüne kaldırıp onları hipnotize olmuşçasına uzun uzun seyretmedik?
En sevdiğimiz martı ise Amerikalı çıktı. Martı Jonathan Livingstone. Okumayanımız çok azdır. Özgürlüğün nefesini soludu yüzümüze. “Uç Jonathan uuuç !” diye bağırdık. “Daha yükseklere çok daha yükseklere.” Güzel bir çocukluktu bizimkisi.
Ankara’ya ilk gittiğimde baktım her yerde güvercin ve karga. Barış ve zeka, özgürlük yok o nerede? Onlar da çok güzeldi ama bir eksik. Martısız şehir. Artık gökyüzüne bakmamaya başlamıştım taa ki Ulus’tan geçerken o tanıdık çığlığı duyuncaya kadar. Gökyüzüne doğru başımı bir kaldırdım bir grup martı dönüp duruyor balık halinin üstünde. O an hissettiklerimi hissetmenizi isterdim. Seslendim “Ne işiniz var sizin burada?”diye gökyüzüne doğru. Yanımdaki arkadaşım dedi ki “Ekmeklerinin peşindeler, balıkları taşıyan kamyonları takip ederek buraya kadar gelirler.” “Demek ekmeklerinin peşindeler.” Gökyüzü şenlenmişti.
İzmir’e döndüm gözüm yine hep gökyüzünde. Gökyüzünde bir şenlik, çığlık çığlığa dönüp duruyorlar. Burada gökyüzünün tek hakimi martı.
İlk ihraçların olduğu KHK yayınlandığında son durumu konuşuyorduk öğretmen arkadaşım Gülderen hocam ile. “Bak Mesrure dün şahit olduğum bir olayı anlatayım sana” dedi. “Karşıyaka’da kafenin birinde oturuyorduk. Caddenin karşı tarafında nasıl olduysa kadının biri arabanın üstüne konmuş bir martıyı ayaklarından kavradı. Martı çığlık çığlığa, sonrasında gökyüzünden de martı çığlıkları gelmeye başladı. Başımızı bir kaldırdık ki bir grup martı bağırarak dönüyor. Hemen kadını uyardılar “Abla bırak martıyı diğer martılar pike yapıp saldıracaklar sana” diye. Hemen bıraktı kadın.” “İşte Mesrure”dedi. “Biz bu martılar gibi birbirimize sahip çıkarsak KHK mhk vız gelir bize.”
Ardından ne KHK’lar yayınlandı, ne cezalar verildi birer martı olduk. Olmaya da devam edeceğiz. Bir önceki gün değerli bir öğretmen arkadaşımız Mehmet Doğan AKP ilçe başkanının şikayeti üzerine açılan soruşturma ile Narlıdere’de idareci olarak görev yaptığı liseden Kiraz ilçesine fizik öğretmeni olarak sürgün edildi. Şikayetin sebebi ise rutin sosyal medya paylaşımları. Mehmet Hocam da her İzmirli gibi martıkolik. Kendisi diyor ki;
“ Simit biter
Umut bitmez asla!
Sen yüreğini sevgiye,
Öfkeye, dirence ve yoldaşına yasla.”
Ben martıların karanlıkta uçamadığını sanırdım. Tek karanlıkta uçabilen martı Jonathan Livingstone diye bilirdim. Ama öyle değilmiş. Geçtiğimiz hafta Salı akşamı Nuriye, Semih ve tüm diğer ihraç edilenler için Eğitim Sen İzmir 1 no’lu şubenin düzenlemiş olduğu konser etkinliğindeydik. Sahnede Kardeş Türküler gökyüzünde martılar ve umut vardı. Gece, karanlık ve gökyüzünde onlarca Jonathan özgürlüğe umuda uçuyorlardı.
Bugün Nuriye ve Semih’in açlıklarının 108. günü. Onlar da ekmeklerinin ve özgürlüklerinin peşindeler diğer martılar gibi. Ve eminim ki balık halinin etrafında dönen martılar, geceleri umut adına Sincan semalarında dönüyorlardır.
Hepimiz martı olduk ses verdik çığlığınıza.
Nuriye ve Semih yaşasın.