Bundan tam 18 yıl önceydi. Formula 1 organizasyonunun İngiliz patronu Bernie Ecclestone, İzmir’e gelmiş, 2005 yılında Türkiye’de ilki düzenlenmesi planlanan Formula 1 organizasyonu için en elverişli bölge olarak belirlenen Efes Selçuk semalarında, helikopter ile tur atıp pistin yapılması planlanan alanı teftiş etmişti. Ecclestone, Efes Selçuk’un Meryem Ana’sına, Efes Antik Kenti’ne, Şirince’sine hayran kalmıştı, derken o zaman için planda olmayan İstanbul lobisi devreye girdi. 2002 yılında ülke yönetimine geldikleri günden beri İzmir’e ceza kesmekten adeta keyif alan Akp hükümeti, faturalara bir yenisini eklemiş ve pistin İstanbul’a yapılması konusunda, Formula 1 yönetimini ikna etmeyi başarmıştı.
Tam 250.000.000 dolar harcanarak yapılan İstanbul Park’ta 21 Ağustos 2005 tarihinde ilk yarış yapıldı ve Mercedes'in Finlandiyalı pilotu Kimi Raikkonen bitiş çizgisini ilk geçen isim oldu.
2011 yılına kadar devam eden organizasyon, ülke olarak muhteşem gidişatımız ve dünyanın bizi kıskanması dolayısıyla 2012 yılında yarış takviminden çıkarıldı. Çıkış o çıkış, bir daha tam 9 yıl boyunca bitiş çizgisinden geçen hiç olmadı.
Bugün tüm televizyonlarda büyük övgüyle ve gururla bahsedilen Formula 1’in aslında Türkiye için başarı niteliğinde bir geçmişi hiçbir zaman olmadı.
Hatta durumu en iyi anlatan istatistiklerden bir tanesi şu şekilde; 2011’de Türkiye’de yapılan son yarışta piste inen 20 pilottan bugün sadece 2 tanesi hala bu işi yapıyor. Kısacası Formula 1’in dinamikleri tamamen değişiyor ve biz farklı nesil pilotları ağırlıyoruz.
Şimdi bu satırları dikkatle okuyalım. “İnşallah bugüne kadar olduğu gibi bu hafta sonu da bu güzel organizasyona en güzel şekilde ev sahipliği yapacağız. Özellikle spor organizasyonlarıyla ilgili olarak talep eden değil, talep edilen bir ülkeyiz.” Bu sözler Cumartesi günü yapılan basın açıklamasında konuşan Gençlik ve Spor Bakanı’na ait.
“Spor organizasyonlarında talep eden değil, talep edilen bir ülkeyiz.” cümlesini kuran Bakan’ın bir önceki günü çok uykusuz geçirdiğini ve kafasının biraz karışık olduğunu düşünmek istiyorum, aksi takdirde gerçekten bu düşünceye inanıyorsa ortada ciddi bir sıhhi problem var demektir.
Bu sözlerin ardından talep edilen ülkenin vatandaşı olmanın verdiği gururla ufak bir araştırma yaptım. Araştırmalarımın sonucunda gerçekten çok talep edilen bir ülke olduğumuzu gördüm. Şimdi sizlerle bu talepleri paylaşacağım ki sizde gurur duyun.
-2004 yılında olimpiyat adaylığı, Yunanistan kazandı. Biz kaybettik.
-2008 yılında olimpiyat adaylığı, Çin kazandı. Biz kaybettik.
-2012 yılında olimpiyat adaylığı, İngiltere kazandı. Biz kaybettik.
-2020 yılında olimpiyat adaylığı, Japonya kazandı. Biz kaybettik.
-2008 yılında Avrupa Futbol Şampiyonası adaylığı, İsviçre-Avusturya kazandı. Biz kaybettik.
-2012 yılında Avrupa Futbol Şampiyonası adaylığı, Polonya-Ukrayna kazandı. Biz kaybettik.
-2016 yılında Avrupa Futbol Şampiyonası adaylığı, Fransa kazandı. Biz Kaybettik.
-2020 yılında Avrupa Futbol Şampiyonası Adaylığı, ne kadar talep edilen bir ülke olduğumuzun en büyük göstergesi bu adaylıktır benim için. İlk olarak Türkiye adaylığını koydu. İskoçya, İrlanda Cumhuriyeti ve Galler ortak adaylık açıkladı, ardından Gürcistan ve Azerbaycan da yine ortaklık açıkladı. Daha sonra bu 2 ortaklık adaylıktan çekildi ve sadece Türkiye aday olarak kaldı. Adamlar tek aday olmamıza rağmen turnuvayı bize vermemek için 1960 yılından beri düzenlenen 60 yıllık şampiyonanın formatını değiştirip, 12 ülkeye paylaştırdılar. Bizi de o 12 ülkenin içine almadılar iyi mi! Tüm Avrupa kazandı. Biz yine kaybettik.
-Ve en son 2024 yılında tekrar Avrupa Futbol Şampiyonası için aday olduk, yine elimiz boş döndük. Almanya kazandı. Biz kaybettik.
Son 15 yılda 20’den fazla ultra lüks stadyum yapan Türkiye, hangi organizasyon için yarıştıysa kaybetti. Bunca kaybedilen organizasyonun ardından, 1 tane Uefa Avrupa Ligi finali, 1 tane Şampiyonlar Ligi finali, 1 tane Uefa Super Kupa mücadelesiyle bizi susturup yerimize oturttular.
Doğru düzgün üretim fabrikası kalmayan, tarımı bitiren, turizmi bitiren, ekonomiyi perişan eden hükümet paraları stadyumlara bastı ama her seferinde elimiz boş döndük. Her defasında Türkiye kaybetti, ama stadyumları yapan yandaş müteahhitler kazanmaya devam etti.
Uzun lafın kısası, kimse tam 9 yıl sonra yapılan Formula 1 yarışlarını bu ülkenin yurttaşlarına başarı gibi pazarlayıp, “Talep eden değil, talep edilen bir ülkeyiz” diye hikaye anlatmasın.
Bozuk saat bile günde iki kez doğruyu gösterir. Acaba siz 18 yılda kaç tane doğru iş yaptınız?